English French German Spain Italian Dutch Russian Portuguese Japanese Korean Arabic Chinese Simplified


1 Eylül 2015 Salı

Sosyal Medya Esiri Miyiz?



Günümüzde sosyal medyada etkin olmak çok önemli bir konu haline gelmiş bulunuyor. Bir çoğumuz twitter, facebook, instagram gibi sosyal paylaşım sitelerinde dolaşıyor, bazı bilgileri paylaşarak yayılmasını kolaylaştırıyor, bazılarına ise yorum yapıp, beğeniyoruz. Bugün sosyal paylaşım siteleri şirketler için de çok önemli bir konuma sahip çünkü hem ucuz hem de çok fazla takipçisi var.

Sosyal paylaşım sitelerinde sansürsüz bilgiler edinebiliyoruz. Takip ettiğimiz kişilerin belli bir tarzları varsa eğer, bu tarzlarda bilgiler paylaşacağını umarak takip ediyoruz.. Belki de sonrasında takibi sonlandırıyor, veyahutta beğendiğimiz/katıldığımız bilgileri paylaşıyoruz.

Sosyal paylaşım siteleri artık radyo ve tv gibi geleneksel iletişim araçlarından çok dahafazla öneme sahip. Hatta bir çok marka artık televizyonlara ya da radyolara reklam vermektense, sosyal paylaşım ağlarından reklam vererek daha az bütçelerle daha büyük bir kitleye seslenebiliyor. Ancak duruma bu şekliyle baktığımızda sosyal medya esiri olup olmadığımızı da düşünmeye başlıyoruz. Çünkü artık Facebook'tan çocuğunun fotoğrafını paylaşan ya da yeni bir işe girdiğini müjdeleyen arkadaşımız, bu bildirimi görmediğimizde ya da farketmediğimizde 'Aa nasıl görmezsin şu siteden paylaşmıştım' diye bir tepki veriyor. Bu duruma geldiğimize göre bir çoğumuz artık daha dikkatli davranmaya çalıştığı bilincini de göstermeye başlıyor.



Evlilik davetiyelerinin dahi günümüzde e-mail yoluyla gönderilmeye başlandığı bir dönemde yaşıyoruz artık. Ölesiye internete kapılmış, akıllı telefonlarımızı yanımızdan ayırdığımızda ölesiye bilgisiz kalabiliyoruz... Arkadaşlarımızı etkileme çabası içindeyiz bir çoğumuz, onlardan geri kalmak istemiyoruz. Sosyal medya hesaplarımız adeta kimliğimiz haline gelmiş durumda.

Üstüne üstük artık şirketler sosyal medya hesaplarındaki kampanyaların dahi reytinglerini ölçebiliyor. Daha önceki yazılarımda Tick Tock Boom ajansından bahsetmiş ve oradaki çalışma koşullarına değinmiştim. Şirketler artık işlerini şansa bırakmıyor ve gelebilecek her tepkiyi ölçümleyip feedback sağlayabiliyor. Eski zamanlardaki arkadaş sayımız artık 'takipçi sayımız' olarak değiştirildi. Ne kadar çok takipçimiz varsa çevremiz o kadar geniş, o kadar popüler sanıyoruz kendimizi. Ayrıca bütün bu hayran kitlesi de apaçık ortada duruveriyor. Herkes kimin kimi takip ettiğini biliyor. Kimin daha etkili olduğunu görüyor...



Daha çok merak ediyoruz artık. Instagramda 1 gün belki de bir kaç saat bakmadığımızda neler olup bittiğini merak ediyoruz. Günlük yapacağımız işler rutininde artık bu da var! Facebook'u açıp yeni bir arkadaşlık talebi gelmiş mi? Kim neler paylaşmış? Bugün kimin doğum günü? Hangi arkadaşım neler paylaşmış? Bu fotoğrafta kimler varmış? Nerelere gidilmiş? Kimler gitmiş? Merak ediyoruz.. Hem de öyle böyle bir meraktan bahsetmiyorum. Yatağa yatıp uyumaya hazırlandığımızda dahi bunları düşünür hale geldik. Bütün bunlar bir yana arkadaşlarımızı kendimizle karşılaştırıyoruz. Giydiklerini, yediklerini içtiklerini, gittikleri yerleri... Sanki birer ünlüymüşler gibi takip ediyoruz. Kendimizi belki de birer paparazi yerine koyarak.



Başkalarının mutlulukları bazen de kendi durumumuz hakkında bizleri düşünmeye itiyor. Kendimizi başkalarıyla karşılaştırınca eksiklerimizi görüyoruz. Kendimizi eksik ve mutsuz hissediyoruz. Bu kadar neşeli olmadığımızı düşünüyor, hüzünleniyoruz kimi zaman. Kimi zamansa mutluluklarından mutluluk duyuyoruz. Neden kendimizin de o fotoğrafta olmadığını düşünüyoruz. Açıkçası bu durum psikolojik bir yalnızlık hissi yaratıyor insanda. Uzmanlar bu konuda hala araştırma yapmaya devam ediyor. Kendilerini başarısız ve mutsuz olarak gören insanların sayısının git gide arttığı görüşünde hem fikir oluyorlar. İçinde yaşadığımız çağın hastalığının bu olduğunu düşünüyorlar.



Bütün bunlar bir yana bu hüzün ve mutsuzluk hali tamamen kendimizi nasıl gördüğümüzle alakalı. Eğer kendimizi bile bile mutsuz olmaya itiyorsak, gerçekten içinde bulunduğumuz koşulları yetersiz görüyor ve yeterince çabalamadığımızı düşünüyorsak böyle hissediyoruz. Bir de şöyle düşünün: Herkes aynı şekilde eğlenmiyorki... Eğlence tamamen kişisel özelliklerimizin etkin olduğu bir eylemdir. İnsanlar bir kitap okurken, bir kedi severken, açık havada bir yürüyüş yaparken, belki de bir şeyler çizer ya da yazarken de eğlenebilirler. Ki bütün bunalrı kimseyle paylaşmak durumunda da değilsiniz. Bunları sadece kendiniz yaşamanız da kafi. Hatırlar mısınız geçtiğimiz aylarda ''Bir Eylül meselesi'' diye bir film vizyona girmişti. Ki epey de ses getirmişti. O filmde benim en sevdiğim sahnelerden birini soracak olursanız, şüphesiz Eylül'ün Tek ile birlikte gittikleri sahilde birlikte sandalyede oturup güneşin batışını izlerken, Eylül'ün cep telefonunu çıkartıp o anı fotoğraflamak istediğini gören Tek'in 'O elindekine gerek yok ki' dediği ve iki eliyle bir rulo gibi yapıp 'İşte buradan bakabilirsin. Bu fotoğrafı çek ve zihnine kaydet..' dediği an derdim. O an tüm sosyal medya hesapları dursun ve o anı yaşayın.. Çünkü hayat gelip geçiyor ve gerçek şu ki bir gün öldüğümüzde aklımızda kalan şeyler gerçek anılarımız olacak. O anı bir fotoğrafın bir twitin bir videonun ya da başka bir şeyin bozmasına izin vermeyin. Yaşadığımız anlar geri gelmiyor... Sosyal medya esiri olmayın.



'En mutlu an' görüntüsü, bir kaç dakika öncesinde fotoğraf çekeceğini söyleyen kişinin yapmacık bir biçimde oluşturduğu bir çok gülme şeklinden birinin düzgün çıktığı varsayılarak, belki de üzerinde photoshopla oynama yapılarak, oluşturulmuş anın görüntüsüdür. Elbette bütün bunlar varsayım. Gerçekten mutlu da olabilirler. Belki de öyleler.. Ama ne önemi var ki? Siz de mutlu olduğunuz zamanlar yaşıyorsunuz belki de bunları fotoğraflayıp sosyal medya sitelerinde paylaşmak gibi bir amaç gaye gütmüyorsunuz.

Yetersizlik durumu kendiniz için iyi bir başlangıçtır. Bunu şu yüzden söylüyoruz. Yetersizlik hissi bir noktada sizleri daha iyisini yapmaya iter. Bu da tekrar tekrar denemeye ve başarmaya götürür. Bu hissi kaybetmemek önemlidir. Kıyaslayın. Kendinizi kıyaslamanızda bir sakınca yoktur. Yalnız lütfen kendinizi mutsuz ya da başarısız görmeyin. Sosyal medya fenomenlerinin bir çoğu günde 8 saatten fazlasını twitter hesaplarını inceleyip, twit okuyarak, nasıl daha etkin olabilirim düşüncesiyle geçiriyor. Evet. Doğrusu siz bunu yapmıyor olabilirsiniz. Ama insanlar bunu amaç olarak belirliyor ve uyguluyorlar. Gerçek şu ki buna zamanınız yok belki de.. Belki de siz başka bir uğraşı alanı seçip o noktada uzamanlaşmayı seçtiniz. Olabilir. Herkes popüler olmak zorunda değil.

Daha önce de dediğim gibi çevremizdeki kişilerle kendimizi kıyaslayıp, daha iyisini hedeflememizde hiç bir sakınca yok. Bu bizim için iyi bile denilebilir. Denemekten, daha iyisini yapmaya çalışmaktan yorulmamalıyız. En önemlisi de diğer kişilerin bizi amaçlarımızdan alıkoymasına izin vermemeliyiz. Gerçek başarılar tam bu tükenmişlik anının ürünüdür. Vazgeçmeye en yakın olduğunuz nokta aslında başarmaya da en yakın olduğunuz noktadır. Diğer insanları kendinize bir ilham kaynağı olarak seçin.

Bazen sosyal paylaşım siteleri geleneksel medyanın eksiklerini de kapatabiliyor. Geçtiğimiz dönemlerde büyük bir 'Gezi parkı' olayı yaşandı. Tüm Dünya uyandı. Bizler televizyonu açtığımızda ise bir çok zaman penguen belgeselleriyle karşı karşıya kaldık. Sosyal medya mı? Sosyal medya kelimenin tam manasıyla uçuyordu. Normal zamanlardaki twitter kullanıcılarının sayısının 10 katına kadar çıktığını söylemek doğru olacaktır. Üstüne üstük twitter kapatıldığı zaman bile durum değişmedi.. Kişi sayısı yine arttı. Paylaşımlar artış gösterdi. Yasağa tepki yaratıldı. Daha agresif bir durumla karşı karşıya kalındı. Bütün bunlar sosyal medyanın etkilerini gözler önüne serdi.



Kısacası ben hayatı ıskalamamamız konusunda hassas davranmamız gerektiğini düşünüyorum. Şimdi sizlere çok önemli bir bilgi vereceğim. Bu vereceğim bilgi sizin 'gerçek gülümseme' ile 'yapay gülümseme' arasındaki farkı anlamanızı kolaylaştıracak. Şöyle ki: Gerçek gülümsemede gözlerin kenarları kırışır. Yapayda ise donuk bir ifade vardır. Ağız gülümser ama gözler donuktur. Bu yüzden uzaktan baktığınızda gülümsüyor gibi görünürken, zoomladığınızda gerçek gülümseme ile yapay olanın arasındaki temel farkı anlarsınız. Benim savım ise sosyal medya sitelerindekib ir çok fotoğrafın 'yapay' mutlu anlardan oluştuğu doğrultusunda. Dolayısıyla bu yapaylığı kafanıza takmanıza gerek yok... Ne de olsa gerçek dışıdır.

Gerçek ilişkiler kurmak, anı yaşamak, hayatı ıskalamamak için sosyal medyaya 'pauselamak' gerekir bazen. Arada bir elinizden akıllı telefonları bırakıp, birileriyle gerçekten ama gerçekten sohbet edip temiz havanın (yediklerinizin fotoğrafını paylaşmadan) doyasıya tadına vamanın, check-in yapmadan gitmek istediğiniz yerlere gitmenin tadını çıkarmaya ne dersiniz? Nede olsa özgürüz! Sosyal medya esiri olmak niye?



İyi hafta sonları hepinize:)

Eda Demirden



Etiketler

2015 2016 4 saniye 7 unsur 7p affetmek Agresif stratejiler Ağızdan ağıza pazarlama Algı Algı yönetmek Alışveriş Alışveriş Merkezleri America Amerika Amerika nasıl Amerika oldu? Anadolu Efes analiz Anı yaşamak Apple Araştırma hedefi Araştırma Problemi araştırmak Araştırmanın künyesi Araştırmanın özeti Avusturalya Ayakkabı B2b Bağımlılık Bağlılık Bait bakmak Başak Değerli Başarı başarılı olmak Başarmak Berke Civan Berliner Bilgi bombardımanı Blog blogger BP Bu Tarz Benim Business Bütçe Bütünleşik pazarlama Bütünleşik Pazarlama İletişimi büyük etkiler bırakmak Cam ambalajlar Cam şişe Cem Çınlar CEO cesaret Ciddiyet ve disiplin Coca Cola content content marketing CRM CV çalışma hayatı Çevre Çevre kirliliği Çiçek çerçevesi Çocuk çözüm Çözüm üretmek Dağıtım Yar Doç Dr Selda ENE Daha güzel bir dünya Değer değişim deney Deneyim denge dengeli olmak Depresyon depresyonla başa çıkma Dersler digital dijital Dijital kampanya Dijital pazarlama Dijital pazarlamanın 5 temel taşı diş sağlığı duygu duygusal liderler Dünya Dünyanın en büyük markaları dürtü düşünür düzen Eleştiri Eminönü Empati Erdem Erdemli olmak Esir Eş zamanlı arama motoru Facebook fark fark yaratmak farklı olmak Farklılaşma Fayda Ferrari filickr Fiyat Formüller geçim Geneleneksel iletişim araçları Georgii Frantsevich Gouse Gerilla pazarlama Girişimci Giyim Google görmek Gurmania güçlü olmak Güven Güvenilirlik güzen Halil Erdoğmuş Hayal Hayatı kolaylaştırmak haz Hedef belirlemek Hitmet üreten hizmet Hoşgörü huzur IK Instagram içerik İçerik İçerik Moderatörü içerik pazarlaması ikna iknanın psikolojisi iletişim İletişim İletişim kirliliği ilham İlham İlişkiler imaj inanç indirim indirim yapmak indirimsiz markalar inovasyon İnovatif insan internet ipana İsim İsim hatırlayamama İsmi neydi? İstek istemek iş hayatı İşaret itibar iyilik izlenim jest kampanya kar etmek Karar karar almak Kares AVM karmaşa Kendimizi ifade etmek Kendini beğenmişlik Kevin Hogan kişilik Kitle KONUM KONUM TABANLI PAZARLAMA Konumlandırma Kuramsal Çerçeve Kurumsal yönetici küçük harf Kültür Lacoste Lc Waikiki leader lider LinkedIn Liste Listelemek Makale eleştirisi Maliyet Marka marka bilinirliliği marka değeri marka imajı marka inşası marka kişiliği Marka kültürü Marka Nedir? marka sadakati marka yaratmak Marka yönetimi Markalar markalarda bog kullanımı Marlboro Marmara Üniversitesi maske Medyada yer almanın artan maliyeti Medyanın çeşitlenmesi merak merak etmek Microsoft mimik Motive edici pazarlama msel pazarlama Mutlu olmak mutlu olmanın koşulları Mutlu olmanın yolları muzaffer şerif mücadele Müşteri müşteri ilişkileri Müşteri İlişkileri Müşteri İlişkileri Yönetimi müşteri memnuniyeti müşteri sadakati müşteri şikayetleri müşteriler Nasıl başarılı olunur Nestle Nike olumlu düşünmek Onedio Onel AVM Operasyonel pazarlama Ödev Ödevler ön yargı Önem ÖNERİM Özellikler Para para kazanmak Parekendeci Pazar Pazara uyum Pazarlama Pazarlama Araştırmaları Pazarlama Karması Pazarlama Kirliliği Pazarlama noktaları Pazarlama okuyanlar Pazarlama uzmanı Pazarlamanın P'leri people physical evidance Pinterest Place Plain pack Plastik atıklar PR Prestij Price Proaktif process Product Prof Dr Ahmet Ercan GEGEZ Prof Dr Fatma Müge ARSLAN Prof Dr Mert UYDACI Promotion psikoloji Radyo Rakip Red Bull rekabet Reklam Reklam ajansı Reklam Müziği Reklam önerisi Risk robert bosch Rus Rus kültürü Rusya Rusya pazarı sadakat sadık müşteri sağlık Samsung saniye Satış Satış temsilcisi Saygı Selfie Sembol Sevgi Sınavlar Sigara Simge Simple simülasyon Sistem sorulama sosyal sosyal girişimci Sosyal Medya Sosyal Medya Esiri Sosyal medya kampanyası taslakları Sosyal paylaşım Spor Starbucks Stiletto Strateji Stratejik pazarlama şans şansa inanmak şikayet şikayet yönetimi Şişe Şişeler takit etmek taklitçilik Tarihçe Tarz Tasarım Tatlı tatmin Televizyon Televizyon Reklamları Terim Tick Tock Boom Toptancı TREND tumblr Tutundurma tutundurma karması Tüketici Twitter uslup Ücret Üniversite Ünlü olmak Ürün Ürün çeşitliliği Ürün kalitesi Ürün yönetimi üyeler Vazgeçmek Vestel WOM Word of mouth Y nesli yaşam Yeni medya Yeni ürün geliştirme yeni yıl Yerli malı yorum yorum pazarlama yorumlar yönetici yönetmek Zafer Tanrıçası Zaman Zenginlik Ziyaret Ziyaretçiler