English French German Spain Italian Dutch Russian Portuguese Japanese Korean Arabic Chinese Simplified


25 Şubat 2015 Çarşamba

Pazarlama Kariyeri Yapmak

Bu dönem sınıfımıza yeni gelen arkadaşlarımızı tebrik ediyor, derslerinde başarılar diliyorum. Umuyorumki bölümde aradıklarını ve hedefledikleri bilgileri bulabilir, gelecekleri ile ilgili daha spesifik kararlar almaları adına kendilerini geliştirebilirler. Stratejik Marka Yönetimi Bölümü'nün ilk dönemi oldukça yoğun geçti. Ödevleri hazırlamak, sınavlara hazırlanmak, ders içeriklerini aktif olarak takip etmek oldukça yoğun bir konsantrasyon gerektiriyor. Eğer benim gibi sizler de çalışmıyor ve sadece derslere odaklanıyorsanız bir derece daha kolaydır. Ancak bir de yoğun ve aktif bir iş hayatı içerisinde iseniz dersler bir noktadan sonra sizi zorlamaya başlayabilir. Eğer derslerden sonra da konuları tekrar edeyim, ödevlere fazladan özeneyim diyorsanız daha da zor hale gelebilir. Hepimize kolaylıklar diliyorum. Umarım yeni dönem verimli olur hepimiz için.
Markaların hayatımız içerindeki önemi gün geçtikçe artarken, Marka Yönetimi gibi bölümlerinde haliyle cazibesi artmaya başladı. Daha geçen gün Sayın Müge Arslan hocamız derste 'Pazarlama nedir?' diye sorduğu anda, şunu fark ettim ki, herkes pazarlamayı kendisi için farklı yorumluyor. Bazı insanlara göre pazarlama satış ile aynı anlamda anılırken bazılarına göre bambaşka anlatılıyor. Tamamen kişisel algımız ile alakalı. Oysa ki pazarlama, satışı da kapsayan ancak satıştan önce var olan, üretim, arge gibi bölümleri de içine katarak, satıştan sonra da verimlilik, satış sonrası inovasyon yönetimi, servisler, kalite algısı, marka imajı, sadakat gibi çok önemli kavramları da bir karışım biçiminde sürdürülen ve hiç ama hiç bitmeyen bir süreçtir. Hiç bitmeyen bir süreç olması konusunda ciddiyim. Çünkü bizler imaj satarız, kalite, sadakat ve bunun gibi kavramları da. Dediğim gibi; Kimileri pazarlama derken iletişimi kastediyor, kimileri aklına hemen 4P(Product, Price, Promotion, Place)'yi getiriyor. Kimisi pazarlamanın stratejik olması gerektiğini anlatıyor. Kimisinin kafası da hayli karışık... 
Daha önceki yazılarımda sizlere operasyonel pazarlama ve stratejik pazarlama kavramlarından bahsetmiştim. Bu alanlar pazarlamanın temellerini oluşturur. Pazarlama bu iki alan üzerine kurulmuştur.
Operasyonel pazarlama, ürün tüm aşamalardan geçip son haliyle satışa hazır olduktan sonra devreye giren bir fonsiyondur. Birincil olarak pazarlama karmasını(4P) hayata geçirmeyi hedefler. Bu esnada 4P kararlarını uygular ve satışa destek olarak ilerler. Saha çalışmalarının tümünü kapsar. Operasyonel pazarlama, yapılan reklam kampanyalarının tüm iletişim kanallarına aktarılmasını ve hedeflenen mecralarda görünür olma görevlerini de üstlenir. 
Operasyonel pazarlamanın işlevi satış ve tanıtımdır. Bu noktalarda, ürünlerin hangi fiyatlarda satılacağına, hangi satış ağlarında dağıtılacağına dair bir fonksiyon yürütmez. Operasyonel pazarlamanın birincil görevi daha önce de dediğimiz gibi pazarlama karmasını(4P) kendisine verilen sınırlamalar içerisinde yürütür. Bu yürütüm esnasında daha önceden planlanan ve kararlaştırılmış sınırlar çevçevesinde hareket ederek, yapılan değişiklikler (fiyat, ambalaj vs) konusunda karar verici merci olamaz. Aslına bakılırsa operasyonel pazarlama, temel olarak 'stratejik pazarlama'nın kararları çevçevesinde hareket etmekle mükelleftir. Bu kararların dışına çıkmaz. 
Stratejik pazarlamada ise, ürünler yerine düşünce ve fikirler vardır. Müşteriler yerine insanlar vardır. Reklamlar yerine ise iletişim yer alır. Büyük bir anlam dünyası mevcuttur. Bu anlam dünyasında herkese 'müşteri' yerine birer paydaş gözüyle bakılır. Bu dünyada değerler, gelecek, sadakat gibi kavramlar konuşur. Stratejik pazarlamada CEO baştadır. İş modelinin belirlenmesi gerçekleştirilir, 4P kararları alınır. Bütün bu esnada şirketin diğer paydaşları ile arasında iletişim fonksiyonları üzerinde durularak, iletişim kanalları tasarlanır. Bu iletişim ve etkileşimin spesifik tanımlamaları gerçekleştirilerek, belli başlı kararlar alınması doğrultusunda stratejik kararlar verilir. Bütün bu tanımlardan da anlaşılabileceği gibi stratejik pazarlama aslına bakarsanız pazarlama fonksiyonundan çok daha ötede bir anlam bütünlüğüdür. Stratejik pazarlama tabiri caizse şirketin kalbidir.
Stratejik pazarlama bugünde Nevin Karabıyık hocamızın bahsettiği gibi, ihtiyaçlar ve istekler üzerinde durur. İnsanalrın tatmin edilmemiş istek ve ihtiyaçlarına çözümler üretmeye çalışır. Var olan pazara odaklanmak yerine, tatmin edilmemiş, henüz keşfedilmemiş, niş pazarlara yönelerek insanların henüz kendilerinin dahi farkında olmadıkları ihtiyaçlarına çözümler üretmeyi hedeflerler. Bu esnada sürdürülebilirlilik önemli olduğundan kurumsal sosyal pazarlama anlayışı üzerinde de durularak, geleceği düşünür, inovasyona yatırım yaparlar. Var olan pazarlara hitap etmenin peşinde değillerdir. Yeniyi, daha iyiyi ve daha verimli olmayı hedeflerler.
Buradan konuya girmişken kısaca niş pazar derken ne demek istedim sorusuna da açıklık getirmek istiyorum. Niş pazar en genel tabiri ile; tatmin edilmemiş pazardır. Daha küçük pazarlardır. Ancak bu insanlar henüz bu ihtiyaçlarının kendileri dahi farkında olmadıkları için daha fazla para ödemeye gönüllü olabilirler. Örnek olarak, sağırların kullanabileceği bir otomobil yapmak, ya da solaklar için bir motorsiklet yapmak gibi.. Eğer bu ihtiyacı saptar ve bu ihtiyaçlara seslenen ürünler üretebilirseniz, rakibiniz ve ikameniz olmadığı için daha çok kazanırsınız. Bir sürede olsa pazarın hakimi olabilirsiniz. Neden mi bir süre? Çünkü pazarlama dünyasında yaptığınız bir çok şey taklit edilir. Sonuç olarak hepimiz birer pazarlamacı olarak insan ihtiyaçlarına odaklanıyor ve bu ihtiyaçların giderilmesi için çalışıyoruz. Taklit edilmeniz durumunda neler olacagını bilerek rakiplerinizden önce düşünmelisiniz. Şuanki Apple, Samsung rekabetini düşünün. Birbirleriyle o kadar büyük bir uyum içerindeler ki, gayet adil dövüşüyorlar. Biri ürün çıkarıyor, akabinde de diğeri ürününü piyasaya sunuyor. Kendinize ait bir sadatli müşteri kitlesi yaratabilmek adına sabırlı olmalısınız. Öyle ki artık insanlar bu markaları kendileri ile bağdaştırıp, kendilerine bir karakter yaratıyorlar. Her markanın hayali budur. Öyle değil mi? 
Müşterilerinizi elde tutmanın en iyi yolu, onlara daha az karşılığında daha çoğu nasıl vereceğinizi sürekli olarak araştırmaktır. der Jack Welch. Inovasyonu devam ettirmelisiniz. Araştırma konusunda istekli olmalısınız ve enönemliside durmamalısınız. Pazarlama dünyası duraksamaları ve beklemeleri kabul etmez. Rekabetin bu derece yoğun yaşandığı bir sektörde olmak bütün bunların bilincinde olmayı gerektirir. Örneğin; Apple'ın reklamalrında agresif bir yapı göremezsiniz. Müşteriler Apple'a yoğun reklamlarından dolayı ilgi duyup gelmezler. Apple günümüzün en başarılı markası sayılmaktadır. Bunun sebebi sizce de stratejik pazarlamayı çok ama çok iyi gerçekleştirmesi olabilir mi?
Pekala belkide Apple kadar bütük cirolar yönetmiyorsunuz. O kadar inovasyon yapacak bir bütçeniz de yok. Siz de sadakat yaratmak ve ilgi çekmek istiyorsunuz. Bunun için size önerim Gerilla Pazarlama olacak. Gerilla pazarlama ile ilgili yazımda daha detaylı anlatmıştım. Okumak için: http://stratejikmarkayonetimi.blogspot.com.tr/2014/10/gerilla-pazarlama.html Öte yandan aslında sattığımız şeyin ürün değil, güven olduğunu anlatmıştım. Bu konuyla ilgili yazım: http://stratejikmarkayonetimi.blogspot.com.tr/2014/10/urun-degil-guven-satiyoruz.html Müşterilerinizde iyi intiba bırakmak için illa ki büyük kampanyalar yapmak, ünlüleri sponsor faaliyetlerinde kullanmak ya da para saçmak zorunda değilsiniz. Bunu tatlı dilinizle, iyi eğitimli kadronuzla, pozitif enerjinizle yapın. ''Mottom: Eğer gülümseyemiyorsanız, dükkanı açmayın.'' Çünkü zarar edebilrsiniz. 


Stratejik Marka Yönetimi okuyanlar olarak bizler de bilmeliyiz ki, stratejik pazarlama insanalrın ihtiyaçlarına çözüm bulacak kavramları araştırma, geliştirme ve uygulama süreçlerini tasarlamaktır. Stratejik Marka Yönetimi de tıpkı pazarlama gibi tasarım odaklı süreçler bütünüdür. Geleceğe odaklanmayı gerektirir. Bugün ne oldu sorusu yerine yarın neler olacak? Ne yapabiliriz? Nasıl çözüm üretebiliriz? soruları üzerinde çalışırız.
Bütün bu kavramları açıklamışken, pazarlama kariyeri yapan kişiler olarak şunu da ifade etmek istiyorum: Yukarıdaki kavramlarda da belirttiğim üzere pazarlama 2'ye ayrılırken halihazırda bir çok şirket aslında kendilerine operasyonel süreçlerde destek olabilecek 'operasyonel pazarlama stratejistleri' aramaktadırlar. Ancak ben ve benim gibi bir çok kişi de stratejik pazarlama yapabileceğimiz işler arama sürecindeyiz. Aslında bakarsanız günümüzde dahi kurumsal şirketler dışındaki küçük ve orta ölçekli şirketlerde bu iki kavram da yönetici ya da yönetici kadrosu tarafından yapılır. Sizi işe alsalar dahi bu derece büyük kararlar alma sürecinde sizi fonksiyon olarak belirlemek istemeyebilirler. Bu durum ancak ve ancak günümüzde bazı kurumsal şirketlerde tam manasıyla uygulanabilmektedir. Bu tip şirketlerde dahi stratejik kararlarda görev alabilecek stratejik pazarlamacılar bulabilmek hayli zordur. Önemli olan şey aslında şu: Bu iki kavramında birbirinden ayırt edilebilmesi gerekir. ''Her ikisini de ben yapabilirim'' mantığıyla hareket etmek profesyonellikten hayli uzak bir yaklaşım olacaktır.
Biraz mantık biraz da analitik bilgi... Pazarlama kariyeri yapmak her ikisinden de biraz gerektirir. En çok: İletişim becerisi ve bilgisi. Sonrasında biraz işletme ve çalışma azmi. Pazarlama dünyası büyüktür. Elbette kendinize orada bir yer bulabilirsiniz. Neden olmasın..
Pazarlama ister stratejik ister operasyonel olsun birbirleriyle etkileşim içerisinde olmak zorundadır. Birbirinden bağımsız hareket edemez. Biri olmadan diğeri olamaz. Bu anlamda pazarlama kariyeri yapmak bir ekip ruhu taşımayı da beraberinde getirir. Farklı karakterdeki, farklı kökene sahip, farklı eğitimler almış insanalrla çalışabilirsiniz. Bu konuya farklı bakış açıları katabileceği gibi, ortaya çıkan sonucun da daha güzel hale gelmesine yardımcı olabilir. 
Eğer, insanları gözlemleyen onları ikna etmeye hevesli, satış ve pazarlamaya ilgi duyan, inovasyon konusunda araştırmacı, yenilik yaratmayı isteyen, insanların davranışlarını yorumlamaya çalışan ve yorumlamaya istekli insalalr iyi pazarlamacı olurlar. Ancak bu özellikler sizde yok ise, insan ihtiyaçlarını karşılamayı önemsemiyor, sosyoloji, psikoloji, işletme, iletişim gibi alanlara ilgi duymuyorsanız bu bölümde okumanızı önermiyorum. Çünkü önemli olan mutlu olacağınız kendinizi mutlu hissedeceğiniz ve sevdiğiniz işi yapmaktır. 

Sevdiğimiz işleri yapmamızı diliyorum:)
Eda Demirden


17 Şubat 2015 Salı

DEPRESYONDA MIYIM?


Depresyon artık günümüzün en yayın psikolojik hastalığı olarak bilinmektedir. Psikologlar depresyon konusunda her geçen gün araştırmalar yapmaya ve hastalarına çeşitli yönlendirmeler yaparak bu psikolojik problemi aşmalarına yardımcı olmaktadırlar. Depresyon, tüm dünyada her üç kişiden birinde görülebilecek kadar yaygınlaşmıştır. Özellikle ev ve aile içindeki yalnızlık hissi kişileri depresyona sürüklemekte hayli etkilidir. Bu kadar sık görülmesinden dolayı psikologlar tarafından psikolojinin 'soğuk algınlığı' şeklinde tanımlanmaktadır. En basit özellikleri arasında; kendini suçlama, yalnızlık hissi, umutsuzluk, karamsarlık, hayal kırıklığı, olumsuz bakış açısından mütevellit kendini direçsiz hissetme yer alır. Pek çoğumuz hayatlarımızın belirli dönemlerinde depresyona girebiliriz. En çok bilinen depresyon türü olarak ''üzgün hissetmek ya da çöküntü ruh hali' sıralanabilir. 

Bütün bu yukarıda saydığımız psikolojik etkiler hayatımız üzerinde genellikle kısa ve az bir etkiyle geçer. Depresyonun ikinci aşamasında ise, bu saydığımız belirtiler daha uzun soluklu ve daha yoğun biçimde yaşanır. Bu sıkıntılar esnasında gündelik aktivitelerimizi sürdürmekte ciddi problemlerle karşı karşıya kalırız. Bu sebeple gündelik işlerimizi yaparken dahi ciddi fiziksel ve ruhsal çaba ahrcamamız gerekir. İnsanların büyük bir çoğu depresyonu her ne sebeple olursa olsun bir şekilde üstesinden gelmeyi başarabilriler. Depresyonun üçüncü aşaması ise en ağır düzeyidir. Bu düzeyde duygu yoğunluğu ve çöküntü hissi maksimum düzeyde yaşanır. Gündelik hayatımızdaki otokontrolü elimizde tutmamız, sürdürülebilir hale getirmemiz ise neredeyse imkansız hale gelebilir.

Depresyonun Belirtileri 

Duygusal Belirtiler:

  • Umutsuz hissetme
  • Gelecekten hiçbir şey beklememek
  • Çöküntü
  • Karamsarlık
  • Kendini suçlamak
  • Kendini değersiz hissetmek
  • Hiçbir şeyden zevk alamamak
  • Sürekli ağlamaklı olmak
  • Duyguların körelmesi
  • Hissizlik


Zihinsel Belirtiler: 
  • Dikkatsizlik
  • Dikkat dağınıklığı
  • Sıradan işleri yapmakta zorluk çekmek
  • Kafa karışıklığı yaşamak
  • Depresyondan önceki duruma göre yavaş düşünmek
  • Kararsızlık
  • Düşüncelerini şekillendirmekte zorluk yaşamak
  • Ölümü düşünmek
  • Kötümser bir bakış açısı
  • Hayatı anlamlandıramamak
  • Geleceğe dair kötü hisler
  • Geçmişi hatırlamak istememek


Davranışsal Belirtiler: 

  • Keyif verecek aktivitelerin ertelenmesi
  • Yalnız kalmak istemek
  • İnsanalrdan uzaklaşmak
  • Hareketlerde yavaşlama
  • Durgunluk
  • Gündelik uğraşlar için fazla çaba sarf etmek




Fiziksel Belirtiler:
  • Uyku problemleri
  • Dinç ve dinlenmiş hissedememek
  • İştahta azalma
  • Kilo kaybı
  • Kilo artışı
  • Kronik yorgunluk
  • Motivasyonsuzluk
  • İsteksizlik
  • Baş ve sırt ağrıları
  • Sindirim sistemi bozuklukları

Yukarıda saydığımız tüm bu belirtilerin birden ve tamamının ortaya çıkması gerekmemekle birlikte bir kaç tanesi bile depresyondan şüphe duymamız için yeterli olabilmektedir. Belirtilerin şiddeti kişinin yapısına, fiziksel direncine, yaşam tarzına göre değişiklik gösterebilmektedir. 

NEDEN DEPRESYONA GİRERİZ?
Depresyon, depresif belirtilerin ortaya çıkması ile başlar. Ani ve ciddi bir kayıp depresyona girmemize neden olabilirken, bazen birinin ölümü, iş kaybı, hayatımızda ani ve ciddi bir değişiklik de depresyona girme sebebi haline gelebilir. Bu gibi durumlarda kişi kendini üzüntüye sokan durumun farkında olur. Uzun süreli stres de aynı şekilde depresyona girme sebebi olabilirken, sorumluluklar ve yapılması gereken rutin işler kişiyi hayli zorlayacağı için kişinin direncini kırabilir. Hayatın bir an için kontrolünden çıktığını düşünen kişi için, umutsuzluk, hissizlik, olumsuz düşünmek gibi depresyonun başlıca belirtileri kendini göstermeye başlayabilir. Bu gibi durumlarda da kişi genelde depresyona girdiğini farkedemeyebilir iken, depresyona girme sebebini de spesiifik olarak tanımlayamayabilir.

DEPRESYONDAN NASIL KURTULURUZ?
Yukarıda bahsettiğimiz depresif belirtileri ortadan kaldırmak için kişi öncelikle kendi kendine yardımcı olmalıdır. Depresyonun fiziksel belirtileri arasında yer alan 'isteksizlik' duygusundan dolayı depresyonda olduğumuzda genellikle içimizden olumlu ve bize fayda sağlayacak şeyler yapmak gibi bir duygu geçmeyecek ve bunun için de belki istek duymayacağız ama en önemli adım, kendimize neyin iyi geleceğinin bilincinde olarak bu isteksizlik içerisinde bile doğru ve kendimizi iyi hissettirecek şeyleri yapmaya yoğunlaşmalıyız. Depresyonla mücadele etmek için atılması gereken bu ilk adım, aslında en büyük adımdır. Bunu ancak kendi kendimize yapabilir, kendi kendimizi iyileştirebiliriz. 

Yoğun tempo içinde mola vermek kimi zaman çok zor olabilirken, yine de zaman zaman mola verip, kendi kendimize zaman ayırmalı, sevdiğimiz şeyleri yapmaya çalışmalıyız. Sevdiğiniz bir şarkıyı dinlemek, bir film izlemek, dışarıya çıkıp bir kahve içmek bile küçük bir adım gibi görülür iken, depresyondaki bir birey için can simidi haline gelebilir. Uzun zamandır görüşmek isteyip, görüşemediğiniz arkadaşlarınıza vakit ayırabilirsiniz. Belki yataktan kalkmamak yerine, zor da olsa kalkıp, güzel bir kahvaltı edebilirsiniz. Yorgun hissediyorsunuz, isteksizsiniz, kendinizi mutsuz hissediyorsunuz belki ama bunları yapmak emin olun ki kendinizi daha iyi hissetmenizi sağlayacaktır. Depresif ruh halinden çıkmaya çalışın. Oturduğunuz yerde öylece kalmanız, kendinizi karamsarlığa itmeniz bir fayda sağlamamakla birlikte depresyonun daha ağır aşamalarına geçmenizi engellemek için öncelikle gerçekten 'depresyondan kurtulmak' istemelisiniz. Depresyon esnasında hissedilen yorgunluk, çok çalışmaktan kaynaklı olan yorgunluk gibi bir yorgunluk değildir. Saatlerce uyusanız dahi, bu yorgunluk hissinden bu şekilde kurtulmak olası değildir. Bir an evvel ve şimdi harekete geçmek, aktif olmak kendinizi daha iyi hissettirecek ve depresyondan kurtulmanıza yardımcı olacaktır.

Uyku saatlerinize değinmişken, beslenmenize de dikkat etmeniz gerekmektedir. Kahvaltılarınız başta olmak üzere, öğün atlamadan, mümkünse sağlıklı şeyler yiyerek, hazır gıdalardan uzak durarak beslenmeniz daha iyi hissetmenizi sağlayacaktır. Kendinizi bu şekilde daha zinde hissederken, aslında depresyondan kurtulmak adına da ne kadar büyük bir adım attığınızı görmüş olacaksınız. Sıcak yemekler yemek midenizi rahatlatacaktır. Çok fazla çay, kahve ve sigara tüketimi de uyku problemlerine yol açabilir. Bu da yorgunluk hissi yaratır ve uykunuzu verimsiz kılar. Beslenmenize önem vermeli ve mümkün olduğunca içki ve tütün mamüllerinden uzak durmalısınız. Çok fazla çay, kahve ve sigara beyin sisteminizi uyararak uykuya dalmanızı daha güç hale getirir. Uyku hapları eğer doktor kontrolünde değilse, midenizi yorar bu tip ilaçların doktor kontrolünde alınması gerekir. Yürüyüş, bisiklete binmek gibi aktiviteler kendinizi daha iyi hissetmenize neden olabilir. Bu tip aktiviteler uyku düzeyine de olumlu etkiler yaratacaktır.

Depresyona girdiğinizin bilincinde iseniz, bu dönemde ani ve hayatınızı kökünden değiştirecek kararlar almaktan kaçınmalısınız. Alınacak yanlış bir karar, depresyondan kurtulduğunuzda size rahatsızlık vererek, mutsuz edecektir. Yukarıda sayılan bütün bu aktiviteleri yaparken yaşayabileceğiniz en büyük engeliniz, depresif düşünceleriniz olacaktır. Bu düşüncelerden birini ya da birkaçını aklınıza getirdiğinizde soğuyacak, ve isteksizleşeceksiniz. Ancak; bunu yapmayın, umudunuzu ve enerjinizi kaybetmeyin. Unutmayın ki bütün bu depresif hisler depresyon belirtisidir ve siz bu depresyondan kurtulmaya çalışıyrosunuz. Bu yüzden kendinizi yönlendirin. İsteksiz olsanız dahi yapmaya çabalayın. Göreceksiniz ki o kadar da zor olmayacak.

YAKINIM DEPRESYONDA! NASIL YARDIMCI OLABİLİRİM?
Depresyon daha önce de bahsettiğimiz gibi çağımızın psikolojik problemi haline gelmiştir. Bu noktada yakınlarımıza yardımcı olmadan önce kişinin gerçekten depresyonda olup olmadığını anlamamız gerekir. Bu kişiler sizden ve ailesinden uzaklaşabilirler. Kendi kendilerine depresyonda olduklarını itiraf edemeyebilirler. Yukarıda anlatılan depresyon belirtilerinden birini veya bir kaçını yakınımızda görüyor olmamız, o kişinin depresyonda olup olmadığını anlamamız konusunda yardımcı olabilir. Bu anlatılan maddeleri ve depresyondan çıkmak için yapılması gerekenleri yakınınızla konuşmak, onun profesyonel bir yardım almasına yardımcı olabilmek en doğru yönlendirme olacaktır. 
Yakınızla iletişim kurarken;
  • Onu suçlamayın.
  • Onu yargılamayın.
  • Onu neşelendirmeye çalışmayın.
  • Onun sorunlarını, bireysel olarak çözmeye çalışmayın.
  • Onun hissettiklerinin birebir aynısını hissettiğinizi söylemeyin.
  • Sempatik sözlerle antipatik bir ifadeye bürünmeyin.
  • Kafaya takacak bir şey yok tarzında cümleler kurmayın.
  • Sinirlenmemeye çalışın.
  • Önceliğiniz, onunla ilgilenmek ve yardım etmek istediğinizi belirtmek olmalıdır.


NE ZAMAN UZMANA GÖRÜNMELİYİM?
Sizin ya da yakınınızın yaşadığı (yukarıda anlatılan) belirtiler şiddetleniyor ise, hayatınızı normal bir biçimde sürdürmeye engel teşkile diyor, günlük rutin işlerinizi yapmakta dahi zorluk çekecek boyutta ise, intihar düşünceleri içinde iseniz mutlaka profesyonel bir destek almayı düşünmelisiniz. Depresyon, uzman bir müdehalede aşılabilecek bir sorundur. Uzman yardımı almaktan çekinmeyin. 
Yaşadığınız (ya da bir yakınınızın yaşadığı) belirtiler giderek artıyorsa ve şiddetleniyorsa, hayatı kaliteli bir biçimde sürdürmeye engel olacak düzeyde ise, yaşadığınız sıkıntı artık sizi bunaltıyorsa ve intihar bir seçenek gibi görünmeye başladıysa, muhakkak bir ruh sağlığı uzmanından yardım alın. Depresyon üstesinden gelinebilen ve müdahalede iyi sonuçlar elde edilen bir psikolojik sorundur, uzman yardımı almaktan çekinmeyin.
Kaynaklar: Fennel, M. (2000). Depression. In K. Hawton, P.M. Salkovskis, P.M. Kirk and D.M. Clark (Eds.), Cognitive and behavior therapy for psychiatric problems: A practical guide (pp. 169-235). New York: Oxford University Pres Inc.
Bu videoda uzman psikiyatrist Dr. Agah Aydın tarafından Depresyon konusuna değinilmiş.  

Yazılarıma göstermiş olduğunuz ilgi için teşekkür ediyor, hepimize depresyonsuz günler diliyorum. 
Eda Demirden


11 Şubat 2015 Çarşamba

CardFinans Bu Sevgililer Günü’nde Yalnızların Yanında!

Sevgililik dediğin zor zanaat... Kadın-erkek ilişkilerini yürütmek başlı başına bir meziyetken, bunun üzerine bir de özel günlerde hediyesi, yaz yaklaşınca seyahati gelir. Sonra bir de bakmışsın evlilik ve çocuk derken çoğu zaman kocaman bir OFFF çektirir. Yani sevgililik dediğin, aslında hem maddi hem manevi açıdan hayatta vereceğin en büyük sınavındır. :)

Bununla da kalmaz, bu sınavda tartışmadan haklı çıkma mücadelesini vermek zorunda kalırsın. Tartışmadan haklı çıkmaksa zordur, erkekler içinse çooook daha zor. Hele bir de evliysen... Hiç evli erkek haklı çıkar mı?
Finansbank da öyle düşünmüş olacak ki; sevgililik müessesesine analitik bakmış, formülleri deşifre etmiş ve dikkat edilmesi gereken parametrenin “haklı çıkma değişkeni” olduğunu bulmuş!
Kabul edelim, haklı olmak ve haklı çıkmak aynı şeyler değildir!

Haklı çıkamayacağını kabul ettiysen, ilişkiye yapılan en temel yatırım olan “hediye” aşamasına geçebillirsin.
Kendini affetirmek için hediye alınır.
Yıl dönümü geldiyse hediye alınır.
Doğum gününde hediye alınır.
Sevgililer Günü’nde hediye alınır.
Ve bu liste uzar gider...
Birliktelik süresi uzadıkça da, ilişkiye gösterilen özen ile yapılan harcama tutarı arasında her zaman ters orantı olacaktır.

Sevgililiğin matematiğini çözen Finansbank da, #SevgililikZor, yalnızlığın tadını CardFinans’ın hediyeleriyle çıkar” demiş. Bunun için de Sevgililer Günü’nde sevgilisi olmayanlara artan fırsatlar sunan bir kampanya yapmış .
14 Şubat’a kadar Finansbank bireysel kredi ve banka kartları ile giyim, kozmetik, ve kuyum sektörlerinde tek seferde yapılacak her 100 TL’lik alışverişiniz size birbirinden güzel hediyeler için bir adet çekiliş hakkı kazandırıyor.
Siz de 5 MacBook Pro, 5 iPad Air ve 5 iPhone 6’dan birine sahip olmak isterseniz, kampanya detaylarına bir göz atın derim;
http://www.cardfinans.com.tr/cardfinans-kullanin/kampanyalar/kamp6384/sevgililer-gunu-kampanyasi.aspx?ref=WEB_ASBO
Bir boomads advertorial içeriğidir.

10 Şubat 2015 Salı

Mutlu Olmanın 11 Koşulu


İnsanların Mutlulukları Karakterlerinin Eseridir


Çocuklarda karakter gelişimi henüz 1.5 yaşlarında oluşmaya başlar ve bu gelişim 7 yaşına kadar çevresel faktörlere bağlı olarak gelişimini ve değişimini sürdürür. Günümüzde 'Bir insan 7'sinde ne ise, 70'in de de o'dur' sözü buradan gelmektedir. Bu süreçte anne ve babası arasındaki karakter uyumu nedeniyle sözsüz iletişim sağlanır. 

İlerleyen yaş, çevresel koşullar, baskı, başarma iç güdüsü, kendini gerçekleştirme arzusu hissedilmeye başlandığı andan itibaren artık karakterimizin oluşumu için çevremizdeki diğer kişileri modellemeye başlarız. Bu en yakın arkadaşımız, öğretmenimiz ya da başka biri olabilir. Bu noktada belli seçimler yapar, bu seçimlerin sonuçlarını gözlemleriz. Nihayetinde bizi neyin ya da nelerin mutlu edeceğini anlarız. Karakterimiz bir nebze oluşmuş da olsa, bu gelişim devam eder. Zaman zaman zevk ve ihtiyaçlarımızda değişimler meydana gelir. Her yaşta hissettiklerimiz aynı duygular olmayabilir. İhtiyaçlar değiştikçe, çevremiz de değişir. Araştırmacılar bir insanın her 7 senede bir çevresinin ve ihtiyaçlarının değişimi nedeniyle arkadaş gruplarının da her 7 senede bir değişeceğini dile getiriyorlar. 




Evet belki şu anda lise arkadaşlarınızla görüşmüyorsunuz. Hepsi farklı bir yolda bambaşka hayatlar yaşıyorlar. Belki de içlerinde görüştükleriniz var. Üniversitedeki arkadaşlarımız belki bir nebze daha fazla karakterleri ve kişilikleri oluştuğundan içlerinde görüştüğünüz kişiler olması daha yüksek ihtimaldir. Bu seçimlerin hepsi kendi karakterimizin oluştuğunu düşünerek almış olduğumuz kararlardır. Çünkü diğer insanlar arasından bir eleme yaparak kendimize yakın olan kişileri seçer ve arkadaş kalırız. Görüşmeye devam ederiz. Aslında amacımız mutlu olmaktır. Bu noktada bizi neyin mutlu edeceğini bildiğimizi düşünmemizdir. 



Gerçek şu ki, bizler de değişiriz. En sevmediğimiz yemeği birden sevebilir, uzun zamandır görüştüğümüz biriyle artık görüşmeme kararı alabilir, uzun süreli ilişkilerimizi bir anda noktalayabiliriz. İnsanların hepsi değişir.. Değişmeyen tek şey, değişimin kendisidir. (Herakleitos)


MUTLU OLMANIN 11 KOŞULU

1)-OLUMLU DÜŞÜNMEK: 
Mutlu olmak için yapılması gereken ilk şey şüphesiz bilinçaltınızı olumlu bir duruma getirmektir. Hepimiz ara sıra birilerine sinirleniyor ve kırıcı sözler söyleyebiliyoruz. Ancak bir çoğumuz söylediğimiz bu sözlerden sonrasında rahatsızlık duyup, ''Bunları gerçekten ben mi söyledim?'' diye düşünüyoruz. Bu aşamada konuşmalarımızın içindeki zararsız gibi görünen, olumsuz ifadeleri çıkarıp atmamız gerekiyor. Bırakın bütün olumsuzluklar, olumsuz düşünceler zihninizden akıp gitsin ve orayı terk etsin. Bu zararsız görünen küçük kelimeler bir zaman sonra sizi rahatsız etmekten başka bir işe yaramayacaklardır. Kendi kendize telkinde bulunmalı ve olumlu sözcükler fısıldamalısınız. En kötü olayda bile iyi tarafları görmeye çalışın. Bu ne kadar zor olsa bile mutlaka olumlu yanları olabileceğini göreceksiniz. Olumsuz anıları da, fikirleri de, düşünceleri de kendinizden uzaklaştırmalısınız. Hayata pozitif bakan, olumlu düşünen arkadaşlarınız olsun. Çevrenizdeki olumsuz kişiler, sizi olumsuzluğa iter. Eğer bu kişilerle görüşmeme şansınız yok ise, o halde yeni bir çevre yaratmayı deneyin. 

2)-USLUBA DİKKAT EDİN:
Birinden bir şey isterken, onu eleştirirken, ya da bir şeyi açıklamaya çalışırken kullandığınız usluba dikkat etmelisiniz. Siz karşınızdaki kişide nasıl bir intiba bırakırsanız o kişide öyle bir imaja sahip olacaksınız demektir. Bunu önemseyin. Belki bir daha görmeyeceğinizi düşündüğünüz bir restaurant'ın garsonu olabilir. 'Rica ediyorum, teşekkürler' demek sizi yüceltecektir. Hem kim bilir belki sonradan tekrar gitmek isteceksiniz...

3)-ŞANSA İNANIN AMA ÇALIŞMAYA DAHA ÇOK İNANIN:
Şans deyince aklıma şans oyunları geliyor nedense. Bir sürü istatistiki veriye dayalı oynanan şans oyunları ve nihayetinde harcanan milyonlarca tl... Ben şans oyunlarının oynanmasına karşı değilim ancak bahsettiğimiz 'şans' burada denemekten korkmamak anlamına geliyor. 'Ben o sınavdan asla AA alamam...' bu cümledeki üzüntüyü, umutsuzluğu ve korkuyu görür gibisiniz değil mi? Neden denemiyorsunuz? Neden daha fazla çalışmıyoruz? Bu cümlede daha yarışı baştan kaybetmiş bir öğrencinin feryadı var. Siz böyle olmayın. Daima pozitif düşünün. Çalışın, gerekirse daha fazla çalışın ve eğer amacınız AA almak ise, bu amacınız için gereken her şeyi yaptığınıza emin olun. Hem kader.. Kim bilir belki de bir gün bu kadar çalıştığınız o ders için en kötü ihtimalle AA alamasanız bile, o bilgilere ihtiyacınız olacak ve bir bakmışsınız bu çalışma için kendi kendinize teşekkür ediyorsunuz.. İnanın. Hiçbir şey imkansız değildir.

4)-HAYAT ÜZÜLMEK İÇİN ÇOK KISA:
Daha önceki yazımda çevre kirliliğinden bahsetmiştim. Dünya'nın nasıl böyle bir duruma geldiğini açıklamaya çalışmıştım. Çevre kirlendikçe, hayvanlar ve bitkiler zarar görüyor. Yaşadığımız yerin, toprağın, yediklerimizin, soluduğumuz havasının kalitesi gün geçtikçe azalıyor. Bütün bunlar bir yanda dururken, sevgilimizden ayrıldığımız için üzülebiliyoruz. Tamam, elbette bu üzücü bir durumdur. Ancak öte yanda da yok olan bir tabiat, kesilen ağaçlar, ölen hayvanlar var. Bunu hepimiz görüyor ve biliyoruz. Bu yüzden üzülmeyin. Çevre kirliliği konusunda da elimizden geleni yapacağız. Umudumuzu tamamen kaybetmiş değiliz. İş yerinizde yaşadığınız problemleri, özel hayatınızı bir süreliğine unutun. Dışarıdaki hayvanlar için bugün kalan yemeğinizden bir bölümü ayırıp, kapı önüne koyabilirsiniz mesela... Mutlu edin, mutlu olun...

5)-OLUMSUZ CÜMLELERİ HAYATINIZDAN ÇIKARMAYA ÇALIŞIN:
Elbette 'hayır' diyeceğiniz bir satıcıya 'hayır demeyin' demiyoruz. Yukarıda bahsettiğimiz uslup konusuyla paralel olarak, 'daha az olumsuz cümle kullanın' diyoruz. ''Ben yapamam'' ''Ben beceremem'' ''Bilmiyorum'' ''Gidemem, edemem vs'' bu cümleler hem karşınızdaki kişiye hem size olumsuz sinyaller verir. Bunlar için daha uygun cümleler de var. ''Bu işi bu gün yetiştirmek için elimden geleni yapacağım Haluk bey, ancak Serpil hanımla birlikte daha hızlı ilerleyebileceğimizi düşünüyorum'' ''Bugün kendimi yorgun hissediyorum ama istersen salı günü buluşabiliriz'' ''Bu konuyu daha önce duyduğumu zannetmiyorum, biraz daha açıklar mısın?'' gibi. Bu tip cümleler daha pozitif bir etki yaratacaktır. ''Ben yaparım'' cümlesini günde 20 kere kendi kendinize söylerseniz, araştırmacılar bunun yapabilme olasılığının artacağını savunuyorlar.

6)-YOK'LARI DEĞİL VAR'LARI DÜŞÜNÜN:
Eğer yokları düşünürseniz varlara ulaşamazsınız. Eğer gerçekçiyim diye övünüyorsanız ve gerçekçiliğiniz sizi karamsar yapıyorsa siz gerçekçi değil karamsarsınız. İyimser olan insanda beyin endorfin hormonu salgılar. Bu hormon insanin kendini daha iyi ve mutlu hissetmesini sağlar.

7)-KONSANTRE OLUN
Ne yaparsanız, ne işi yaparsanız yapın en iyisini yapmaya çalışın. Hatta Tuvalet temizleyicisi bile olsanız dünyanın en iyi gelmiş geçmiş en iyi tuvalet temizleyicisi siz olun. İşinize konsantre olun ve yaptığınız işi size rahatsızlık veren duygulardan arındırıp yapın. İş yaparken duygusallığı bir yere bırakın ve profesyonel olun. Hiçbir zaman bugünün işini yarına bırakmayın. Zorlanıyorsanız dua edip isteyin. Üzüntü ve mücadele birer öğretmendir, kötü şeyler değillerdir. Üzüntü ve mücadeleyi yaşayıp onlardan öğrendiklerimizle mutlu oluruz.

8)-UYGUN HALE GETİRİN:
Bitirmeniz gereken işler var veya yetiştirmeniz gereken ödevler... Bunun için hiç çalışmak içinizden gelmiyorsa yapılabilecek bir şey var. Ortamı çalışılabilecek bir hale getirmekle işe başlayabilirsiniz. Bu sayede biraz zaman harcamış olacağınız için tekrar konsatre olabilmeniz için gerekli arayı da vermiş olursunuz. 

9)-GERÇEKTEN İSTEYİN:
Kaybetmek ve başarısızlıktan korkmak sadece harekete geçmeyi engeller veya geciktirir. Bu gibi olumsuz düşüncelerden arının. Çalışmaktan korkmayın. Başarmayı gerçekten isteyin. Amacınız için tüm adımları doğru attığınıza emin olun. İstediğiniz şeyleri başkalarının yapmasına izin vermeyin. Eğer bir şeyi kendiniz için istiyorsanız, gidin ve onu bireysel olarak kendinize isteyin. 

10)-AFFEDİN:
Affetmek büyüklüktür. Affetmek sizi daha güçlü hale getirir. Kendinize daha çok güvenirsiniz. Kendinizi daha mutlu hissedersiniz. Bunu önce kendi kendinize söylemeli ve bunu istediğinizden emin olmalısınız. Gerçekten affettiniz mi? Gözlerinizi kapatın ve olumsuz düşüncelerin akıp gitmesini isteyin. Affedin ama unutmayın.

11)-SABIRLI OLUN:
İstediğiniz şeye ve amaçlarınıza bağlı olarak hedefinize ulaşmanız zaman alabilir. Bunun için sabırlı olmalısınız. Süreci sevin. Amcınıza ulaşana kadar geçen her günü her dakikayı sevin ve şükredin. 


HEDEFLERİNİZE ULAŞMAK İÇİN
  • Kendinize boyun eğin İsteyin hedefinizi gerçekten isteyin.
  • Hedefinizi istemeyi sevin.
  • İsteğinize ve hedefinize hiç kuşkunuz kalmayacak şekilde inanın.
  • Uygun anahtarı seçin, kapıyı açacaksınız!

MUTLULUĞUN 10 ANAHTARI 
  1. Kalbinizi kin ve nefret ögelerinden ayırın ve tertemiz hale getirin.
  2. Üzüntü, korku, suçluluk duygusu gibi hislerinizi yok edin, arının.
  3. Basit bir hayat yaşayın.
  4. Beklentilerinizi düşürün.
  5. Yaptığınız güzel şeyler için bir karşılık beklemeyin.
  6. Kendiniz için iyi olana inanın.
  7. Bencil olmayın. Paylaşmaktan çekinmeyin.
  8. Ruhsal olarak sağlığını koruyarak, çok çalışın.
  9. Sevin. Alınganlıklar ve küçük hesaplar olmadan sadece sevin.
  10. Sağduyunuzu uyanık tutun.



Mutluluk dileğiyle:)

Eda Demirden

9 Şubat 2015 Pazartesi

Çevre Kirliliği! Artık Bir Şeyler Yapma Zamanı!


Bu video 21 Haziran 2010 tarihinde Youtube'a yüklenmiş. İzlerken tedirgin olmamak durup düşünmemek neredeyse imkansız. Bu genç kız söyledikleriyle kendinden yaşça büyük insanları ciddi anlamda etkilemeyi başardı. 



Bu video ise çevre kirliliği üzerinde bir animasyon. Aslına bakarsanız tamamiyle salt gerçekliğimizi anlatıyor. Yiyoruz, mahvediyoruz, inanılmaz biçimde tüketiyor ve paylaşmaktan kaçınıyoruz... Yalnız yaptığımız şeyin ne kadar yanlış olduğunu çok geçmeden göreceğiz. Hatta görmeye başladık bile..

Çevre kirliliği hakkındaki bu yazımıza çevre ve çevre kirliliğinin tam olarak ne anlama geldiğini açıklamakla başlamak istiyorum. Çevre kirliliği; çevrenin (doğal olmayan bir şekilde) insan eliyle bozulmasıdır. Bu ekosistemi bozma eylemleri; kirlenme şeklinde tabir edilmektedir. Çevredeki canlı organizmaların hayati aktivitelerini olumsuz etkileyen, cansız ögelerinde ise ciddi yapısal değişiklikler meydaha getiren ve doğalarını bozan yabancı maddelerin, hava, su ve toprağa yoğun miktarda karışması sonucunda oluşan kirliliğe çevre kirliliği diyoruz.



Çevre kirliliğini alt gruplara ayırdığımızda ise;


  • Toprak kirliliği
  • Hava kirliliği
  • Su kirliliği
  • Ambalaj atıkları
  • Ses kirliliği
  • Radyoaktif kirlenme
  • Işık kirliliği


gibi alt maddeleri olduğunu görüyoruz.

Wikipedia'dan bu alt maddeler hakkında daha geniş bilgi almak için: http://tr.wikipedia.org/wiki/%C3%87evre_kirlili%C4%9Fi




Birleşmiş milletlerin yaptığı nüfus tahminlerine göre, Türkiye nüfusunun 2025 yılında 92 milyona yükselmesi bekleniyor. Bu durum şüphesiz ülkemizin bugün olduğu kadar, gelecekte de çevre sorunları ile karşılaşacağının bir göstergesidir. 


ÇEVRE KİRLİLİĞİNİN BAŞLICA NEDENLERİ

  • Hızlı nüfus artışı,
  • Plansız kentleşme,
  • Plansız endüstrileşme
  • Doğal kaynakların hoyratça kullanılması.
  • Göçler ve düzensiz şehirleşme,
  • Kişi başına kullanılan enerji, su, kağıt, kömür vb. artışı,
  • Ormanların tahribi, yangınlar ve erozyon,
  • Aşırı otlatma ve doğal bitki örtüsünün tahribi,
  • Konutlardaki ve işyerlerindeki ısınmadan kaynaklanan (özellikle kalitesiz kömür kullanımı) hava kirliliği,
  • Motorlu araçlar ve deniz araçları,
  • Maden, kireç, taş ve kum ocakları,
  •  Gübre ve zirai mücadele ilaçları,
  • Atmosferik olaylar ve doğal afetler,
  • Kanalizasyon sularının arıtılmaksızm alıcı ortamlara verilmesi ve sulamada kullanılması,
  • Katı atıklar ve çöp,
  • Sulak alanların ve göllerin kurutulması,
  • Arazilerin yanlış kullanımı,
  • Kaçak avlanma, 1
  • Televizyon, bilgisayar ve röntgen; tomografi vb; tıbbi cihazların yaygınlaşması ile meydana gelen radyasyon,
  • Endüstriyel ve kentsel kaynaklı gürültü.

Türkiye'de çevre kirliliğine uzun zamandır fon yaratılıyor. Bu konuyla alakalı yaptığım araştırmalar gösteriyor ki, Çevre kirliliğinin önlenmesi ve çevrenin iyileştirilmesi için 11.8.1983 tarihinde Başbakanlık çevre Genel Müdürlüğü tarafından kurulmuştur. Bütçe-dışı fonlar arasında yer alır. Motorlu taşıt araçlarının teknik muayeneleri sırasında alman ücretin belirli bir payı, gemi siciline tescil edilen deniz araçlarından alman ücretler, uçak bilet ücretlerinden alman paylar, bazı gelir kaynaklarıdır. Arıtma, temizleme, kirliliği önleme, v.s. için araç gereç satmalımı amacıyla kredi verir, yardımlarda bulunur. Denetimini Sayıştay yapar (Bkz. Fonlar).


ÇEVRE KİRLİLİĞİ NEDENLERİNDEN: PLASTİK ÇILGINLIĞI! 

Plastik ve plastik torbaların kullanımı konusunda yaptığım araştırmalar beni endişelendiriyor. Her birimizin belki her gün bir yerlerden bir şeyler aldığımızda kullandığımız plastik torbalarının diğer plastik içerikli ürünlerin en azından bir kısmının toplandığı gibi (örneğin: şişeler, plastik atıklar vs) toplayanı yok. Sizin tek kullanım için 50-75 kuruş verdiğiniz pet şişeler maalesef uzun yıllar yok olmuyor. Bu yüzden geri dönüştürülebilme oranı en yüksek maddeler plastikler... Tabi öte yandan duruma farklı bir açıdan bakacak olursak, şuanda hali hazırda kullandığımız ürünlerin aslında geri dönüştürülüp dönüştürülmediğini, hatta ve hatta geri dönüştürülse dahi, hangi steril koşullarda geri dönüştürüldüğünü dahi bilmiyoruz. Bildiğimiz ya da bilmediğimiz bir marka olsun, susadığımızda su içiyoruz. Halbuki aslında hepimiz cam şişelerin daha sağlıklı olduğunu biliyoruz.. 


Plastik torbalarını ise bir çoğumuz eve geldiğimzi gibi, içindeki ürünü alıp, çöpe atıyoruz. Şimdi biraz daha rakamsal konuşalım. Plastik sanayicilerinin tepe kuruluşu PAGEV’in bilgilerine göre Türkiye’de yılda 7 milyon ton plastik kullanılıyor. Türkiye Avrupa’da en fazla plastik kullanan 3’üncü ülke. Toplam plastik kullanımının yüzde 3’ü plastik torba yapımında kullanılıyor. 235 firma torba üretiyor. Yılda 210 bin tonluk plastik torba piyasaya çıkıyor.. (Pet şişe için kullanılan plastik miktarı ise yılda 180 bin ton). Burada sadece plastik torbadan, alışveriş torbasından, çöp torbasından söz ediyoruz. Özellikle sanayi ve ticarette kullanılan plastik ambalaj malzemeleri üretim ve tüketimi de önemli. Sanayi ambalaj malzemelerinde geri dönüşüm yüzde yüze yakın. Torba ve tüketime dönük ambalaj malzemelerinde geri dönüşüm yüzde 50’ye yaklaşmış durumda.

Uzun lafın kısası, plastik yok olmuyor. Plastik sadece geri dönüştürülebiliyor. Ancak bununla bitse yine iyi... Malesef her gün tonlarca yeni plastik malzeme üretilmeye ve hunharca sağa sola atılmaya devam ediyor.. Bu plastik malzemeleri çöpe atıyorsunuz. Belki en iyi ihtimalle %50si geri dönüşütülüyor. Peki ya kalan %50 ne oluyor? Hiçbir şey... Çöp kamyonlarının döktüğü yerde kalakalıyor.. Bu neye mi sebebiyet veriyor? Bu koyu renkli, gri, siyah pazar torbalarını biliyorsunuzdır. Bu torbaların kanser yaptığıyla ilgili bir çok haber çıkmıştı. Ancak siz bunlara meyve ve sebzelerinizi koyuyorsunuz.. En azından eve geldiğinizde o meyve ve sebzelerin kabuğunu soyuyoruz.. 

Bu şekilde insan sağlığına zararı bir nebze önlediğimizi düşünüyoruz. Peki siz o torbayı alıp çöpe geri attığınızda ne oluyor biliyor musunuz? O torba sonsuza dek geri dönüştürülmemek üzere çöp kamyonlarının bıraktığı yerde kalıyor. Bomba ise şimdi söyleyeceğim şey: BİZ O TORBANIN BULUNDUĞU TOPRAKTAN ÇIKAN MEYVE VE SEBZELERİ YİYORUZ! Biz ve bizim çocuklarımız, onların çocukları ve onların da öyle olacak.. Arsalar hunharca satılmaya ve yüksek binalar dikilmeye devam edecek ve bizlere hiç alan kalmayacak.. İşte bu gerçeğin tıpatıp senaryosu. Bunu engellemek elimizde değil mi diye soruyor olabilirsiniz. Ö zaman aşağıdaki listeyi bizim uygulamamız, herkese de uygulatmamız gerekecek.

ÇEVRE KİRLİLİĞİNİ ÖNLEMEK İÇİN LİSTE

  • Ekolojik farkındalık ve duyarlılığın topluma yayılması.
  • Doğum kontrol yöntemleri kullanılarak ekolojik çevre üzerinde nüfus ve tüketim baskısının azaltılması.
  • Tarım ve diğer üretimlerde çevreye zarar vermeyen metotların geliştirilip uygulanması, gereğinden fazla ve zamansız gübre (özellikle azot, fosfor) kullanımının engellenmesi. (Organik tarımkalıcıkültür vs.)
  • Atıkların azaltılması, dönüştürülmesi, yeniden işlenmesi, zararlı atık üreten teknolojiler yerine daha zararsız teknolojilere geçilmesi. Tarımsal atıkların enerji üretimi, kompostvb. yöntemlerle faydalı kaynaklar şekline dönüştürülmesi.
  • Enerji üretiminde yeşil enerjiler olarak tanımlanan teknolojilere geçilmesi, tüketimde tasarruflu teknolojiler kullanılması, mimaride enerji tasarrufu sağlayan yapılar kullanılması. (Karbon ayak izinin küçültülmesi)
  • Atık su arıtma tesislerinin kurulması, sanayi atıklarının temizlenmesi.
  • Köy ve kasabalarda atık suların fosseptiklere verilmesi.
  • Taşıt araçlarının periodik bakımlarının yapılması, eskiyen araçların yenilenmesi, fosil yakıt kullanan araçlar yerine toplu taşımada temiz, elektrikli ulaşım sistemlerine geçilmesi.
  • Sosyal medyada aynı anda paylaşımlar yapılarak konuya dikkat çekilmesi.
  • Geri dönüşüme önem vererek oluşturulan çöplerin azaltılması.
  • Naylon poşetlerin gerekli olduğunda kullanılması.

Biliyorsunuz ki plastik petrolden elde edilen bir madde. Torbalardan sonra en fazla göze batan ve çevreyi kirleten plastik maddeler pet şişeler. Plastik torba ve pet şişenin özelliği, insanların her gün tükettikleri ürünlerden olması ve çevrede görünürlüğü. İnsanların her gün tükettikleri başka plastik maddeler de var. Bunlar genelde gıda ambalajında kullanılan plastikler. Günümüzde plastik torbayı, pet şişeyi, plastik gıda ambalajlarını hayatımızdan tamamen çıkarmak  neredeyse imkansız görünüyor. Çare, bunların dönüşümünü sağlamak. Plastiğin en büyük özelliği bir defa üretildiğinde yıllar boyu yok olmaması. Fakat devamlı dönüşüm imkânı var. Açık anlatımıyla, kullanılanı toplayıp tekrar eski haline getirmek mümkün.

Migros'un bez torbaları. Tebrikler!
Büyük şehirlerde toplanan çöplerin içinde plastik maddeler %10'luk bir dilime sahip. Yetişkin bir birey ise yılda 400-600 plastik torba kullanıp, bir yerlere atıyor.. Çin'de plastik torba kullanımı yasaklanırken, İtalya'da kağıt torba kullanımı yaygınlaştırıldı ve plastik ürünlerin doğa dostu olması konusunda fikir birliğine varıldı. İrlanda ve Fransa'da plastik torbaya vergi kondu. Kasada torba istiyorsanız extra ücret ödemek zorundasınız. İngiltere ise 'Bag for life' sloganları atılarak plastik torbaya para ödenmesi sağlanıyor. Eski torbasını getirene yeni plastik torbası veriliyor.. 

İzmir Ekoloji Günleri
İzmir Büyükşehir Belediyesi
Bütün bunların yanı sıra ülkemizde bez torbalar da revaçta! www.beztorbakullanalım sitesi bu hareketi başlattı. Yine de kesin ve beklenen çözüm %100 geri dönüşümü sağlamak yönünde. Tüketicinin plastik torba ve ambalaj malzemeleri atıklarını ayrı kaplarda çöpçülere vermesi gerekiyor. Ancak bu bilinçlenme oluşturulabilirse ciddi anlamda yol katatmeye başlayabiliriz. 
Not: Üzerinde bu ve bunun gibi ibareler olan ürünleri kullanmak iyi bir başlangıç olabilir. Ne dersiniz? 
Not: Adalarda hala plastik torba kullanılmıyor. Ada yönetiminine teşekkürü de borç biliriz. Umarım herkes aynı bilinçlilikle davranır. Umarım çocuklarımıza daha güzel bir dünya bırakmamız için hep birlikte mücadele ederiz. 


Çevre kirliliği konusunda tekrar ve tekrar değineceğim. Eğer minicik bir katkım olabilirse ne mutlu bana. Bilinçli bir toplum, temiz bir Dünya dileğimle,

Eda Demirden

Etiketler

2015 2016 4 saniye 7 unsur 7p affetmek Agresif stratejiler Ağızdan ağıza pazarlama Algı Algı yönetmek Alışveriş Alışveriş Merkezleri America Amerika Amerika nasıl Amerika oldu? Anadolu Efes analiz Anı yaşamak Apple Araştırma hedefi Araştırma Problemi araştırmak Araştırmanın künyesi Araştırmanın özeti Avusturalya Ayakkabı B2b Bağımlılık Bağlılık Bait bakmak Başak Değerli Başarı başarılı olmak Başarmak Berke Civan Berliner Bilgi bombardımanı Blog blogger BP Bu Tarz Benim Business Bütçe Bütünleşik pazarlama Bütünleşik Pazarlama İletişimi büyük etkiler bırakmak Cam ambalajlar Cam şişe Cem Çınlar CEO cesaret Ciddiyet ve disiplin Coca Cola content content marketing CRM CV çalışma hayatı Çevre Çevre kirliliği Çiçek çerçevesi Çocuk çözüm Çözüm üretmek Dağıtım Yar Doç Dr Selda ENE Daha güzel bir dünya Değer değişim deney Deneyim denge dengeli olmak Depresyon depresyonla başa çıkma Dersler digital dijital Dijital kampanya Dijital pazarlama Dijital pazarlamanın 5 temel taşı diş sağlığı duygu duygusal liderler Dünya Dünyanın en büyük markaları dürtü düşünür düzen Eleştiri Eminönü Empati Erdem Erdemli olmak Esir Eş zamanlı arama motoru Facebook fark fark yaratmak farklı olmak Farklılaşma Fayda Ferrari filickr Fiyat Formüller geçim Geneleneksel iletişim araçları Georgii Frantsevich Gouse Gerilla pazarlama Girişimci Giyim Google görmek Gurmania güçlü olmak Güven Güvenilirlik güzen Halil Erdoğmuş Hayal Hayatı kolaylaştırmak haz Hedef belirlemek Hitmet üreten hizmet Hoşgörü huzur IK Instagram içerik İçerik İçerik Moderatörü içerik pazarlaması ikna iknanın psikolojisi iletişim İletişim İletişim kirliliği ilham İlham İlişkiler imaj inanç indirim indirim yapmak indirimsiz markalar inovasyon İnovatif insan internet ipana İsim İsim hatırlayamama İsmi neydi? İstek istemek iş hayatı İşaret itibar iyilik izlenim jest kampanya kar etmek Karar karar almak Kares AVM karmaşa Kendimizi ifade etmek Kendini beğenmişlik Kevin Hogan kişilik Kitle KONUM KONUM TABANLI PAZARLAMA Konumlandırma Kuramsal Çerçeve Kurumsal yönetici küçük harf Kültür Lacoste Lc Waikiki leader lider LinkedIn Liste Listelemek Makale eleştirisi Maliyet Marka marka bilinirliliği marka değeri marka imajı marka inşası marka kişiliği Marka kültürü Marka Nedir? marka sadakati marka yaratmak Marka yönetimi Markalar markalarda bog kullanımı Marlboro Marmara Üniversitesi maske Medyada yer almanın artan maliyeti Medyanın çeşitlenmesi merak merak etmek Microsoft mimik Motive edici pazarlama msel pazarlama Mutlu olmak mutlu olmanın koşulları Mutlu olmanın yolları muzaffer şerif mücadele Müşteri müşteri ilişkileri Müşteri İlişkileri Müşteri İlişkileri Yönetimi müşteri memnuniyeti müşteri sadakati müşteri şikayetleri müşteriler Nasıl başarılı olunur Nestle Nike olumlu düşünmek Onedio Onel AVM Operasyonel pazarlama Ödev Ödevler ön yargı Önem ÖNERİM Özellikler Para para kazanmak Parekendeci Pazar Pazara uyum Pazarlama Pazarlama Araştırmaları Pazarlama Karması Pazarlama Kirliliği Pazarlama noktaları Pazarlama okuyanlar Pazarlama uzmanı Pazarlamanın P'leri people physical evidance Pinterest Place Plain pack Plastik atıklar PR Prestij Price Proaktif process Product Prof Dr Ahmet Ercan GEGEZ Prof Dr Fatma Müge ARSLAN Prof Dr Mert UYDACI Promotion psikoloji Radyo Rakip Red Bull rekabet Reklam Reklam ajansı Reklam Müziği Reklam önerisi Risk robert bosch Rus Rus kültürü Rusya Rusya pazarı sadakat sadık müşteri sağlık Samsung saniye Satış Satış temsilcisi Saygı Selfie Sembol Sevgi Sınavlar Sigara Simge Simple simülasyon Sistem sorulama sosyal sosyal girişimci Sosyal Medya Sosyal Medya Esiri Sosyal medya kampanyası taslakları Sosyal paylaşım Spor Starbucks Stiletto Strateji Stratejik pazarlama şans şansa inanmak şikayet şikayet yönetimi Şişe Şişeler takit etmek taklitçilik Tarihçe Tarz Tasarım Tatlı tatmin Televizyon Televizyon Reklamları Terim Tick Tock Boom Toptancı TREND tumblr Tutundurma tutundurma karması Tüketici Twitter uslup Ücret Üniversite Ünlü olmak Ürün Ürün çeşitliliği Ürün kalitesi Ürün yönetimi üyeler Vazgeçmek Vestel WOM Word of mouth Y nesli yaşam Yeni medya Yeni ürün geliştirme yeni yıl Yerli malı yorum yorum pazarlama yorumlar yönetici yönetmek Zafer Tanrıçası Zaman Zenginlik Ziyaret Ziyaretçiler