English French German Spain Italian Dutch Russian Portuguese Japanese Korean Arabic Chinese Simplified


29 Mart 2016 Salı

İknanın Psikolojisi 1


İnsanların bizim gibi düşünmeye çalışmalarını sağlamak, bizim hissetmelerini istediğimiz gibi hissetmelerini sağlamak için binlerce kitap yazıldı... Bir kısmı daha çok 'Şu kelimeleri kullanmak ikna düzeyini etkiliyor'', ''Şu şekilde oturmak karşınızaki kişiyi ikna eder'' şeklinde bir takım fikirleri sunarken, bazısı da daha matematiksel biçimde konusu ele alıyor.
Sebebi iş yada özel hayat, ne olursa olsun iknanın anatomisini anlamak, sırrını çözümleyebilmek her daim bir merak konusu oldu ve olmaya da devam ediyor. İnsanları ne kadar ikna edebilirsek aslında başarı da o kadar bizimle oluyor. Yaptığımız iş her ne olursa olsun amacımız yine insanları ikna etmek oluyor. Örneğin ne kadar başarılı bir mimar olursak olalım, çizimlerimiz ne kadar iyi olursa olsun yine de birini ikna etmeden projemizin onaylanmasını sağlayamıyoruz. Ne kadar iyi bir satışçı olmamızsa tamamen ikna gücümüzle ölçümleniyor. Ne kadar iyi bir şair olduğumuzsa satır aralarındaki ikna günü yüksek kelimeler ile belirleniyor...
Hayatta mutlu olmak, başarılı olmak, daha fazla para kazanmış için iknanın psikolojisini bilmemiz gerekiyor. Bunun içinde insan zihninin nasıl çalıştığını anlamamız büyük önem taşıyor. İnsanların yaptıkları hatalar, çoğunlukla onların zihinlerinde oluşan yanlış bir zihin modelinden kaynaklanır. Eğitimsiz anne-babalar, bebekleri ishal olunca, bebeklerine daha az su içirmeyi tercih ederler. Bu anne-babaların zihin modeli: “Eğer bebeğime az su verirsem, dışkısının da sulu olmasını önlerim.” şeklindedir. Oysa bu yanlış bir zihin modelidir; doğrusu, tam tersini yapmaktır. İshal olunca, insan vücudu su ve mineral kaybeder. İshal olan hastalara su vermek (mümkünse mineralli su vermek) gerekir.
İkna etmek için kişilerin zihninde oluşan davranış kalıplarını ve düşünme şeklini bilmemiz gerekir. İnsanlar yaşadıklarından etkilenir, deneyimlerden ders alarak karar verirler. İnsanlar önemli kararlar alırken (geçmişte yaşadıkları kötü deneyimler ağırlıklı olarak) geçmişte yaşadıklarını hatırlarlar. Üstelik insan zihni, geçmişi olduğu gibi değil, yalnızca kendi deneyimden yola çıkarak kaydeder. Bir insanın kararlarını ve davranışlarını etkilemek için onun o konuda yaşadığı önemli deneyimlerin ne olduğunu bilmek ve ona göre davranmak gerekir.
Konuyu bireyselden toplumsal düzeye çıkardığımızdaysa bu düşüncenin toplumun bütünü için de geçerli olduğunu fark ediyoruz. Her toplumun yaşadığı iyi-kötü, acı-tatlı önemli olaylar var ve bu önemli olayları bilmek, bir insanı da bir toplumu da ikna etmek için son derece önemli olmaktadır. İnsanlar çoğu durumda, genel doğruların kendileri için geçerli olmadığını düşünür ve kendilerini bir istisna olarak görürler. Tiryakilerin çoğu, sigara içmenin zararlı olduğunu kabul ederler ama sigaranın kendilerine “dokunmadığını” düşünürler. İnsanları ikna etmek için konuyu onların özeline indirmek gerekir. İnsanlara onlardan özel olarak neler beklediğimizi anlatmak, bunu nasıl başaracaklarını onlarla birlikte planlamak, birlikte bir program yapmak gerekir. Kişisell eşmiş, birey düzeyinde somutlaşmış öneriler daha ikna edici olur.
İnsanlar kendi mevcut inançlarına ters gelen her öneriye refleks olarak tepki gösterirler. Bu yüzden bir insanı etkilemek için onun inanç ve değerlerini bilmek ve bunlara saygılı olmak gerekir. Hiç kimse kendi inançlarına saygı duymayan birisinin söylediklerine kulak vermez. Bu yüzden iknanın birinci adımı, insanların inanç ve değerlerine saygı göstermektir. Örneğin eğer bir marka yeni bir ülke pazarına açılıyorsa o ülkedeki özel ve dini bayramları göz ardı etmemeli, ülkenin geçmişini iyi araştırmalı ve kültürünü iyi bir biçimde analiz etmelidir. Toplumu o markayı kullanıma teşfik etmek, ancak toplumu ikna etmekle meydana getirilebilir. İnsanların alışkanlıklarını anlamak, insanları yeni bir davranışa ikna etmek için son derce önemlidir. Alışkanlıklar o kadar içsel ve o kadar güçlüdürler ki her insan kendi alışkanlıklarını değiştirmekte zorlanır. Çoğu insanın pek çok konuda doğru olanı bilmesine rağmen, alışkanlıklarına yenik düştüğü için, bu doğruları hayata geçiremez. İnsanlara yeni bir davranış kazandırmak için önce mevcut alışkanlıklarını analiz etmek, bunları nasıl değiştireceklerinin planlarını yapmak gerekir.
İnsanları harekete geçirmek için onların motivasyonlarını bilmek gerekir. Bütün insan davranışlarının altında, kendilerinin de bilmedikleri motivasyonlar vardır. İnsanlar tercihlerini bu motivasyonlarla yaparlar. Pek çok  kadın kendisini “güzelleştirecek” bir kreme yeri geldiğinde yüzlerce lira verirken kendi sağlığı için para harcamayı “fazla” bulabilir. İnsanları ikna etmek isteyen herkes, insanların motivasyonları konusunda bilgili olmak zorundadır. İnsan motivasyonlarını bilmeden pazarlama da yapılmaz, siyaset de. Sadece pazarlama ve siyaset değil, insanın arkadaşlarıyla, eşiyle, çocuklarıyla, anne-babasıyla anlaşmak ve  onları ikna etmek için bile onların motivasyonlarını bilmesi gerekir.
İnsanlar kendilerini bir resmin içine oturtmaktan hoşlanır. Herkes öyle ya da böyle bir imajı giyinir. İnsanlar bu fotoğrafların içinde, kendilerini güçlü, statü sahibi, neşeli, mutlu… sunarken bu görüntülerin arkasında gizlenmiş özlemler, kompleksler, suçluluk duyguları, mantıktan uzak kaygılar, geçmişle ilgili hesaplar barındırırlar. Bu imajları ve arkasındakileri çözümlemek de insan doğasını anlama, insanı  etkileme ve ikna etme yollarını bulma açısından çok değerli ipuçları verir. İnsanların içsel gerilimlerini bilmek ve onlara bu gerilimleri aşacak yollar önermek, onları ikna etmek için son derece önemlidir.

22 Mart 2016 Salı

İpana Luxe Perfection Beyazlatıcı Diş Macunu yorumlarım

Doğru makyaj, dolgun kirpikler, bakımlı bir cilt, hacimli saçlar… En önemlisi de beyaz dişlerle sağlıklı, güzel bir gülümseme! Bu yüzden diş bakımına ve beyaz olmasına oldukça özen gösteriyorum. Sürekli yeni ürünleri deneyimlemeyi de seviyorum. Burada raflarda gözüme çarpan ve Amerika’nın en büyük diş macunu markası olan Crest aslında Procter and Gamble’ın Türkiye’de sunduğu İpana markasıyla tamamen aynı içeriklere sahipmiş. Dünyada ilk defa beyazlatıcı bantları üreten bir marka olduğu için 3 boyutlu Beyazlık ailesi oldukça ilgimi çekti. Son zamanlarda market alışverişine gittiğim her mağazada ve televizyonlarda sıklıkla İpana’nın yeni ürünü olan Perfection’a denk gelince ve özellikle 3 günde %100’e kadar lekesiz iddasını duyunca denemek istedim ve hemen aldım.
İpana’nın en hızlı ve en güçlü beyazlatıcı diş macunu ünvanına sahip bu diş macunu ile deneyimlerimi sizlerle paylaşmak istedim. Diş hekimimin de daha beyaz bir diş için önerdiği İpana 3D White Perfection ile güvenle, bembeyaz gülebiliyorum.
Perfection diş macunu 3 Boyutlu Beyazlık ailesinin en ileri ve etkili beyazlatıcı diş macunu teknolojisini içeriyor. Böylece diş minesine zarar vermeden sadece 3 günde diş yüzeyindeki lekeleri %100’e kadar etkin biçimde çıkarıp ve bembeyaz bir gülümsemeye sahip olmamızı sağlıyor.
Performansına gerçekten çok şaşırdım. Etkisi inanılmaz! İlk kullanımdan itibaren bile diş yüzeyindeki lekeleri çıkarma etkisini farkediyorsunuz. Keskin nane tadıyla ferahlığı sağlıyor, böylece uzun süre ferah bir nefese de sahip oluyorsunuz. Beyazlatma etkisi bu kadar iyiyken diş mineme hiç bir zarar vermediğini bilmek de çok güzel.
Procter and Gamble’ın tüm dünyada pazara sunduğu en gelişmiş beyazlatıcı diş macunu olan 3 Boyutlu Beyazlık Luxe Perfection İpana ile Türkiye’de de raflarda yerini aldı. Denediğinizde bana hak vereceksiniz:) Kullanmadan kesinlikle inanmazdım, deneyince etkisini gördüm ve mükemmel sonuç aldım.
Tam bir bakım sağlamak için aynı ailenin Oral-B 3D White Luxe ağız bakım suyunu da kullanıyorum. O da diş macunu ve fırçasının ulaşamadığı alanlardaki lekeleri bile çıkararak uzun süre, keskin bir ferahlık sağlıyor.
Unutmadan küçük bir not ekleyeyim; P&G ve İpana ürün performansına o kadar güveniyor ki, memnun kalmazsanız paranızın 2 katını iade ediyor. Bu nedenle beyazlatıcı etkisini kendiniz de görün diye bence gerçekten denemeniz gereken bir ürün.
Ürünü satın almak isterseniz tıklayınız!
P.S. Bana bu bilgiler yetmedi, ağız ve diş sağlığı üzerine daha çok şey merak ediyorum diyenleri aşağıdaki siteye alalım.
http://www.agizbakimuzmani.com/
#ipanaperfection  #gülüşünügöster
İçerik Kaynak: http://kokoshgirl.com/
Video Kaynak: https://www.youtube.com/watch?v=B7MDJzarokU

Bir boomads advertorial içeriğidir.

15 Mart 2016 Salı

Taklitçilik



Birgün sovyet bilim adamı Georgii Frantsevich Gause, ilginç bir deney yapar.


Gause; bir cam kavanoz içine çok sınırlı miktarda yiyecek ile birlikte aynı familyadan ama “farklı türden” iki adet tek hücreli (Protozoa) koydu. Bu canlıların işbirliği içine girdiklerini ve sınırlı yiyeceği paylaştıklarını gözlemledi. Deney sonunda, iki tek hücreli de yaşamaya devam ediyordu.

Daha sonra Gause, cam kavanoza aynı familyadan ve “aynı türden” iki adet tek hücreliyi, yine sınırlı miktarda yiyecekle gözlemlemeye başladı. Canlıların kavanozda birbirlerini yok etmeye çalıştıklarını, savaştıklarını fark etti. Gause, “tek hücrelilerin savaşı” deneyinden 3 olasılıklı çıkarımda bulunuyor:

1- Aynı familyanın iki farklı türünden gelenler, birbirlerinin alanlarını istila edebilir. Aralarındaki sınır kaybolabilir ama her iki canlı türü de yaşamaya devam eder.

2- Aynı familyanın aynı türleri, birbirlerinin alanlarını istila eder. İstila eden tür “dominant” (baskın) olur. Diğeri yok olur.
3- Aynı familyanın iki farklı türünden gelenler, birbirlerinin alanlarını istila etmez. Soğuk Savaş döneminde olan silahlanma yarışı mücadelesinde olduğu gibi “güçler dengesi barışı” oluşur (bistability).
Doğa gösteriyorki, “Yaşayabilmek ve türünü devam ettirebilmek için, rakip türden farklı olmak” gerekiyor. Darwin “Varolmak kavgası, en fazla aynı türden bireyler arasında olacaktır; zira bunlar aynı bölgelerde yaşarlar, aynı tür gıdaya ihtiyaç duyarlar ve aynı tür tehlikelere maruzdurlar” demiştir.

Günümüzde iş hayatında yaşananlar da bunlara paralellik gösteriyor. Pozisyon olarak birbirimize ne kadar yakınsak o kadar fazla rekabet halinde oluyoruz. Rahmi Koç: “Vizyon, eğer aşırıya kaçarsa, İllüzyon olur” sözleriyle taklitçiliği kendi persfektifinden ifade etmiştir.

Konuyu markalar nezdinde ele alırsak markaların farklı olduğu ölçüde bir şansları oldupunu söylememiz yerinde olacaktır.  Farklı olmayan oyun dışı kalır çünkü kurallar gayet sert ve nettir. İş hayatı markalar nezdinde taklitçilik için hukuksal anlamda oldukça ciddi kurallar içermektedir. Her ne kadar farklılaşmanın önemine dikkat çekilse de bir çoğu riske girmek korkusu yaşamaktan çekinir ve taklitçiliğe yönelir. Farklı olanı yapmak yerine zaten doğruluğu ve başarısı kanıtlanmış olanı taklit etmek daha kolaydır.

Elbette daha tecrübeli olan insanlardan aldığımız öğütlere önem vermeliyiz. Ancak insanlar daima ''Peki bu bilginin üzerine ben ne koyabilirim? Bunu daha iyi hale nasıl getirebilirim?'' diye düşünüyor olsa, dünya şüphesiz ki çok daha güzel bir hale bürünürdü. Çünkü hepimiz aslında başkaları ile değil, kendimizle rekabet halindeyiz. Hayat; benim için kendimizi keşfetme sürecidir. Bu süreç içerisinde bir çok yeni bilgi öğrenir, bir çok eski bildiğimiz şeylerin yanlışlığını gözlemleriz. Bu doğal bir süreçtir. Hatalar elbette insanlara mahsus. Hataları; ''Daha kötüsü başıma gelmeden önce bana verilmiş bir ders.'' olarak görürsek, olan kötü olayların bizi daha az etkilemesini sağlayabiliriz. 

Kendileri hata yapmaktan korkan insanların başvurduğu kısa yol olan 'taklitçilik' çoğu zaman hedefe ulaştırır. Evet, toplu bir konuşma yaparken başarısı kanıtlanmış önemli düşünürlerden söylediğiniz bilgiç sözler sizin alkışlanmanıza sebep olabilir. Başarılı şirketlerin izlediği yola benzer bir yol izlemek de öyle... Fakat kendiniz olmayan düşüncelerden bir gün bıkarak kendinize döndüğünüz anda 'ben ne yapıyorum ben aslında şunu istiyorsum. Bu olmak istiyordum ama şu oldum...'' demek de mümkün olabilir. Taklit ederken şunu düşünün: ''Bunun aynısını X zaten yapıyor. Ben de X'in yaptığını yaparsam ben nasıl daha başarılı olacağım? Müşterilerin X yerine beni tercih etmelerinin sebebi ne olacak? Onun müşterileri sonsuz değil ki ben onun kadar başarılı olabileyim?''

Gerçekten anlamlı ve taklit edilmesi güç olan bazı yetkinlikler vardır. İletişim gücü, ikna kabiliyeti, akıcı konuşmak, teorik ve pratik bilgi gibi... Eğer anlamlı ve taklit edilmesi güç yetkinliklere sahipseniz ciddi bir fark yaratmışsınız demektir. Bu durumda yeterince anlamlı bir farklılığınız varsa rekabetten doğal olarak sıyrılırsınız. Markanın sunmuş olduğu her yeni hizmet, her yeni ürün bu düşünceye örnek olabilir. Ancak söz konusu bu rekabet üstünlüğü de belli bir zamana kadar sizi koruyacaktır. Çünkü dünya dönmeye devam ettikçe rakiplerin olması ve taklit edilinmesi kaçınılmaz bir gerçektir. 

Bir de rakibin yarattığı ürünü takit ederek daha uygun fiyata tüketiciye sunmak vardır. Bu teoriyi ortaya atan isimler: W. Chan Kim ve Renee Mauborgne'dir. Bu iki isim esas farklılaşmanın zaten var olanı iyileştirmek yerine yeni pazarlar yaratmak olduğunu iddia ederler. (Mavi Okyanus Stratejisi) Kim ve Mauborgne'a göre, bugünkü bollukla başa çıkabilmek için mevcut pazarı ve onun koşullarını değil, tüketiciye hiç sunulmamış teklifleri bulmaya çalışmamız daha uzun süreli ve önemli bir rekabet üstünlüğü yaratacaktır. 

Mevcut pazarda siz de rakipleriniz gibi aynı koşullar altında rekabet edebilir, ya da kendi koşullarınızı yaratbilirsiniz. Yeni bir pazar, yeni bir ürün ve yeni bir hiz geliştirebilirsiniz. Böylece hem rakiplerinizden sıyrılmış, hem de yeni bir pazar yaratmış olursunuz ve kim bilir belki de kısa yoldan zengin olmanın kapılarını açarsınız. Rakiplerinizin yaptıklarını takit etmek yerine hiç yapılmamış birşey yaparak taklit edilen olabilirsiniz. (Ancak başarılı olanlar taklit edilir)

• Rekabeti taklit ederek rekabet etmek yerine rekabeti anlamsız kılacak yeni yaklaşımlar geliştirmeye veya
• Müşterilerin “gönüllü olarak” daha fazla para ödemeyi kabul edecekleri bir marka olmaya veya
• “Ya farklılaş ya ucuza sat” denklemini alt üst edecek, hem farklılığı hem de düşük maliyeti birlikte yakalamanın yaratıcı yollarını bulmaya çalışmalıyız.

Rekabetten uzak durmak ve takit etmeden ayakta kalabilmek elbette ki oldukça zor ama asıl değerli olan da bu oluyor. İnanın ki çabanıza değecektir.

Rekabet her ne kadar markalar için oldukça yorucu ve yıpratıcı bir süreç olsa da bunun asıl ekmeğini yiyen tüketiciler olmaktadır. Yoğun rekabet ortamında düşen fiyat etiketleri tüketicinin gücünü arttırır. Yoğun indirimlerle karşılaşan tüketici belki de bu rekabet sayesinde normal fiyatları ile alamayacağı ürünleri %70 lere varan indirimlerle satın alma şansı yakalar. Elbette ülkeyi yönetenler açısından da duruma bakıldığında rekabet piyasa canlılığını daima sürdürür ve pazarı hızlandırır. Ancak meseleye girişimci açısından baktığınızda durum içler acısıdır. Onca emek, onca uğraş, onca umut sonrasında kat edilen yol hiç de dışarıdan görüldüğü gibi şaşalı-görkemli değildir. Bugün fiyatların düşmesinden, acımasız rekabetten, yatırımların geri dönüş süresinin uzamasından yakınmayan işletme yoktur.

Fakat bütün bu yakınmalara rağmen bu girişimciler-yöneticiler dönüp dolaşıp başarılı olan rakibi taklit etmekte ısrar ediyorlar. Başarılı olanın aynısını yapmakla kendilerinin de başarılı olacağını düşünüyorlar, ama bunu yaparak hem kendileri hem de rakipleri için Gause’un deneyindeki gibi daha zor bir hayatın koşullarını yaratıyorlar. Her pazarın sınırlı sayıda müşterisi olduğunu ve bu müşterilerin kısıtlı bütçesinin sadece pazardaki bir iki markayı besleyebileceğini unutuyorlar.

Galiba taklit etmek insan doğasına çok uygun bir davranış. Taklit etmek kolayımıza geliyor. Taklit ettiğimiz zaman içimizde dayanılmaz bir hafiflik hissediyoruz.  (Milan Kundera) Aklımız farklılaşma kavramını hazmetmekte zorlanıyor. Gözle görünen somut bir başarıyı taklit etmeyi tercih ediyoruz. Farklı bir şey yapmak, sürüden ayrılmak bizim doğamıza ters geliyor olabilir. Fotokopi makinesinden çıkmış gibi birbirinin aynı hizmet, ürün ve marka ile dolu bir dünyada yaşıyoruz. (Jean Baudrillard, Xeroxed World)

Bu ezberi bozmamız lazım:  Rakibin yaptığını yapmak -kısa dönemde geçici bir başarı sağlasa da-  sonunda emek, zaman ve para kaybettirir. Acaba ne yapsak da farklılaşmanın olmazsa olmaz bir kavram olduğunu, patronlara-yöneticilere öğretsek?

Kaynaklar: 

8 Mart 2016 Salı

Rekabet Deneyi

Sosyal psikolojisinin kurucularından Muzaffer Şerif (Detaylı bilgi için: https://tr.wikipedia.org/wiki/Muzafer_Sherif) kariyerine yön veren meşhur deneyini Oklahoma’daki Robbers Cave Milli Parkı’nın tam ortasındaki kuş uçmaz kervan geçmez bir yaz kampında gerçekleşmiştir. Genel olarak deney, bir toplumdaki dışlama ve ayrımcılık gibi problemler konusunda son derece yapıcı çözüm sunmaktadır.
24 genç öğrencinin, yaz kampında birkaç ay vakit geçirmesi planlanmış, hepsinin geçmişleri ve ilgi sahalarının benzer olmasına dikkat edilmiştir. Öğrencilerin ders notları da hemen hemen aynı seviyededir. Öğrenciler kampa iki otobüsle ve 12’şer kişilik gruplar halinde getirilmiş, her iki gruba da diğer grubun varlığından bahsedilmemiştir. İki grubun üyeleri de kendi içlerinde bir hiyerarşi oluşturmuş ve astlar ve üstler belirlenmiştir. Astlar üstlere şartsız itaat ederken, üstler de astlara emir vermekten, hatta zaman zaman sert davranmaktan çekinmemiştir. “Ortalama uyumlanma” adı verilen bu ilk aşamanın sonunda artık herkes karşı gruptakilerle tanışmaya hazırdır. Sonrasında “Çatışmanın doğuşu” adını taşıyan ikinci aşama başlayacaktır. Yani öğrenciler izci kamplarında olduğu gibi, çeşitli spor ve eğlence dallarında yarışacaklardır.
Şaşırtıcı olan ise, istisnasız bütün öğrencilerin öteki grubun mensuplarına karşı düşmanca davranmaya başlamasıydı. Nitekim yarışmalar sırasında da durum giderek kötüleşecektir. O kadar ileri gittiler ve tehlike sinyalleri vermeye başladılar ki, ikinci aşama iptal edildi ve son aşamaya geçilmek zorunda kalındı.
Eğer Ortak Bir Hedef Varsa Rekabet Ortadan Kalkar
Bu aşama, Muzaffer Shrifin planlarına göre sakinleşme ve barışın sağlanması aşaması olacaktı. Zira 24 kişilik insan topluluğunu sadece iki gruba ayırmak bile aralarında düşmanlığa yol açtıysa, bunu düzeltmenin ve insanları aynı noktada buluşturmanın da bir yolu olmalıydı. Sherif bu maksatla iki grubun çıkarlarını da ilgilendiren ortak hedefler belirledi. Rekabet ortamı oluşturulmadan, öğrencilerin durumuna göre birtakım görevler veriliyordu. Bir grup için başarı olan şey, diğer grup için başarısızlık halini almadığı sürece huzur nihayet sağlanacaktı. Sherif ve yanında görev yapanlar kampın yegâne su kaynağını kullanılmaz hale getirdiler. Bu, iki tarafın da problemiydi. Öğrenciler bu problemi kafa kafaya vererek bir süre sonra çözmeyi başaracaklardı. Hatta işler o derece yoluna girecekti ki, dönüş yolunda aynı otobüse binmekte bile ısrar edeceklerdi.
Toplum psikolojisinin en tartışılan meselelerinden biri olan ayrımcılık ve dışlamanın bir toplumda ne kadar kolayca tetiklenebileceğini, farklı gruplar arasında düşmanlığın nasıl büyük bir hızla büyütülüp savaşa dönüştürülebileceğini ortaya koyduğu için Muzaffer Şerifin bu deneyi bilim tarihinde de çok önemli bir yere sahiptir.
Her ne kadar deneyde 11 yaşındaki çocuklar halat çekme yarışları ve yüzme havuzunda yer kapma gibi hedefler için yarışmış olsalar da, bu deney bizlere Ortadoğu’nun şu an içinde bulunduğu içler acısı hali hatırlatmaktan da geri durmuyor. Maalesef bugün Ortadoğu’da yüz binlerce insan, organize edilen gruplar arasındaki rekabetten dolayı evinden ve canından olmaktadır.
Bütün bu yaşananlara uzaktan bakıldığında bizlere I Muzaffer Sherif ve arkadaşlarının Robbers Cave Milli Parkı’nda yapmış oldukları deneyi hatırlatmaktadır. Tek farkı, yer Oklahama değil, bütün Ortadoğu’dur. | Bu sefer de Muzaffer Şerif ve arkadaşlarının yerini uzaktan kumandayla yönetilen gruplar almıştır. Deneyin sonuçları gayet açıktır:
“Küçük bir grubun vermiş olduğu sosyolojik tepki, büyük kitlelerde de aynı sonucu vermektedir.”
Dikkat Çeken Sonuç
  1. İstisnasız bütün öğrencilerin öteki grubun mensuplarına karsı düşmanca davranmaya başlamasıydı. Nitekim yarışmalar sırasında da durum giderek kötüleşecektir. O kadar ileri gittiler ve tehlike sinyalleri vermeye başladılar ki, ikinci aşama iptal edildi ve son aşamaya geçilmek zorunda kalındı.
  2. Bir grubun ferdi olduğumuzu düşündüğümüzde, hareketlerimizi o gruba göre ayarlar, grubumuzun diğer üyelerini, grup dışından olanlara karşı müdafaa ederiz. Bir insan bir çok farklı gruba dahildir; bazıları kendi tercihlerimiz iken diğerleri ise az önce bahsettiğim gibi içinde doğduğumuz gruplardır.
(Not: Bugün televizyonlarımızda sık sık izlenen Survivor programının ana fikrini ortaya atan düşünür de Muzaffer Sherif'tir. Rekabet stratejileri ve sosyal psikoloji hakkında yapmış olduğu araştırmalar günümüzde bir çok buluşa ışık tutmuştur. Hakkında daha detaylı bilgi almak için: https://tr.wikipedia.org/wiki/Muzafer_Sherif)

1 Mart 2016 Salı

CV Fotoğraflarında Selfie Devri Başladı

İK departmanları, özellikle yaratıcılık, üretkenlik ve güçlü iletişim yeteneği gerektiren sektörlerde artık klasik yöntemlerle hazırlanmış CV’ler yerine özgün ve fark yaratan örneklere odaklanıyor.
Eskiden takım elbiseler, özenle seçilmiş iş kıyafetleri ile dik durup başımızı hafif yana eğerek çektirdiğimiz vesikalık fotoğrafların yerini şimdilerde Selfie’ler almaya başladı.
Dozunu Kaçırmadan
İşveren Selfie CV’lere yeşil ışık yaktı, ancak CV’niz için kullanacağınız Selfie’nin de ufak tefek kuralları olmalı değil mi?
•    CV’niz için Selfie’nizi çekerken kolunuzun fotoğrafın dışında kalmasına dikkat edin. Selfie çubuğunu aklınızdan bile geçirmeyin.
•    Ortamdaki ışığı doğru ayarlayın, gün ışığının doğallığından yararlanın.
•    Tamam, fotoğraf stüdyolarındaki perdelere ve standart arka fonlara veda ettik, ama bu doğal olacağım derken arkanızdaki dağınık yatağı fotoğrafa dahil edebilirsiniz anlamına gelmiyor. Sade ve düzenli bir arka plan yaratın. Örneğin ofisinizi ya da çalışma masanızı kullanın.
•    En önemlisi, gülümseyin!

CV Selfie’nizde bu detaylara dikkat edin, gelecekteki patronunuza her şeyden önce güven verin. Aksi takdirde Selfie’nin çalışma hayatınızın önemli bir parçası olma tehlikesi de var:


Daha ayrıntılı bilgi almak için tıklayınız. 

Bir boomads advertorial içeriğidir.

Etiketler

2015 2016 4 saniye 7 unsur 7p affetmek Agresif stratejiler Ağızdan ağıza pazarlama Algı Algı yönetmek Alışveriş Alışveriş Merkezleri America Amerika Amerika nasıl Amerika oldu? Anadolu Efes analiz Anı yaşamak Apple Araştırma hedefi Araştırma Problemi araştırmak Araştırmanın künyesi Araştırmanın özeti Avusturalya Ayakkabı B2b Bağımlılık Bağlılık Bait bakmak Başak Değerli Başarı başarılı olmak Başarmak Berke Civan Berliner Bilgi bombardımanı Blog blogger BP Bu Tarz Benim Business Bütçe Bütünleşik pazarlama Bütünleşik Pazarlama İletişimi büyük etkiler bırakmak Cam ambalajlar Cam şişe Cem Çınlar CEO cesaret Ciddiyet ve disiplin Coca Cola content content marketing CRM CV çalışma hayatı Çevre Çevre kirliliği Çiçek çerçevesi Çocuk çözüm Çözüm üretmek Dağıtım Yar Doç Dr Selda ENE Daha güzel bir dünya Değer değişim deney Deneyim denge dengeli olmak Depresyon depresyonla başa çıkma Dersler digital dijital Dijital kampanya Dijital pazarlama Dijital pazarlamanın 5 temel taşı diş sağlığı duygu duygusal liderler Dünya Dünyanın en büyük markaları dürtü düşünür düzen Eleştiri Eminönü Empati Erdem Erdemli olmak Esir Eş zamanlı arama motoru Facebook fark fark yaratmak farklı olmak Farklılaşma Fayda Ferrari filickr Fiyat Formüller geçim Geneleneksel iletişim araçları Georgii Frantsevich Gouse Gerilla pazarlama Girişimci Giyim Google görmek Gurmania güçlü olmak Güven Güvenilirlik güzen Halil Erdoğmuş Hayal Hayatı kolaylaştırmak haz Hedef belirlemek Hitmet üreten hizmet Hoşgörü huzur IK Instagram içerik İçerik İçerik Moderatörü içerik pazarlaması ikna iknanın psikolojisi iletişim İletişim İletişim kirliliği ilham İlham İlişkiler imaj inanç indirim indirim yapmak indirimsiz markalar inovasyon İnovatif insan internet ipana İsim İsim hatırlayamama İsmi neydi? İstek istemek iş hayatı İşaret itibar iyilik izlenim jest kampanya kar etmek Karar karar almak Kares AVM karmaşa Kendimizi ifade etmek Kendini beğenmişlik Kevin Hogan kişilik Kitle KONUM KONUM TABANLI PAZARLAMA Konumlandırma Kuramsal Çerçeve Kurumsal yönetici küçük harf Kültür Lacoste Lc Waikiki leader lider LinkedIn Liste Listelemek Makale eleştirisi Maliyet Marka marka bilinirliliği marka değeri marka imajı marka inşası marka kişiliği Marka kültürü Marka Nedir? marka sadakati marka yaratmak Marka yönetimi Markalar markalarda bog kullanımı Marlboro Marmara Üniversitesi maske Medyada yer almanın artan maliyeti Medyanın çeşitlenmesi merak merak etmek Microsoft mimik Motive edici pazarlama msel pazarlama Mutlu olmak mutlu olmanın koşulları Mutlu olmanın yolları muzaffer şerif mücadele Müşteri müşteri ilişkileri Müşteri İlişkileri Müşteri İlişkileri Yönetimi müşteri memnuniyeti müşteri sadakati müşteri şikayetleri müşteriler Nasıl başarılı olunur Nestle Nike olumlu düşünmek Onedio Onel AVM Operasyonel pazarlama Ödev Ödevler ön yargı Önem ÖNERİM Özellikler Para para kazanmak Parekendeci Pazar Pazara uyum Pazarlama Pazarlama Araştırmaları Pazarlama Karması Pazarlama Kirliliği Pazarlama noktaları Pazarlama okuyanlar Pazarlama uzmanı Pazarlamanın P'leri people physical evidance Pinterest Place Plain pack Plastik atıklar PR Prestij Price Proaktif process Product Prof Dr Ahmet Ercan GEGEZ Prof Dr Fatma Müge ARSLAN Prof Dr Mert UYDACI Promotion psikoloji Radyo Rakip Red Bull rekabet Reklam Reklam ajansı Reklam Müziği Reklam önerisi Risk robert bosch Rus Rus kültürü Rusya Rusya pazarı sadakat sadık müşteri sağlık Samsung saniye Satış Satış temsilcisi Saygı Selfie Sembol Sevgi Sınavlar Sigara Simge Simple simülasyon Sistem sorulama sosyal sosyal girişimci Sosyal Medya Sosyal Medya Esiri Sosyal medya kampanyası taslakları Sosyal paylaşım Spor Starbucks Stiletto Strateji Stratejik pazarlama şans şansa inanmak şikayet şikayet yönetimi Şişe Şişeler takit etmek taklitçilik Tarihçe Tarz Tasarım Tatlı tatmin Televizyon Televizyon Reklamları Terim Tick Tock Boom Toptancı TREND tumblr Tutundurma tutundurma karması Tüketici Twitter uslup Ücret Üniversite Ünlü olmak Ürün Ürün çeşitliliği Ürün kalitesi Ürün yönetimi üyeler Vazgeçmek Vestel WOM Word of mouth Y nesli yaşam Yeni medya Yeni ürün geliştirme yeni yıl Yerli malı yorum yorum pazarlama yorumlar yönetici yönetmek Zafer Tanrıçası Zaman Zenginlik Ziyaret Ziyaretçiler