Nike
günümüzde, her birimizin ayakkabı dolabında olan, özellikle spor yapan bir çok
kişinin vazgeçilmezi haline gelmiş bir markadır. Bir çoğumuz bu markanın çıkış
hikayesini hep merak ettik. Nike giymek, uzun yıllardır devam eden marka
bilinirliliğinin vermiş olduğu etkiyle hep fark yarattı. Peki neydi Nike’ı bu
kadar değerli ve özel yapan unsurlar? Nasıl rakiplerinden ayrılmış ve yerini
son derece başarılı biçimde konumlandırmıştı? Bu soruların cevaplarını yazının
ilerleyen bölümlerinde okuyabilirsiniz. Bir markanın; Fikrinin düşünülüp, tasarlanması, kağıda
dökülmesi, piyasa koşullarının incelenmesi, uygun 4P kurallarının belirlenmesi
(Product, price, promotion, place) ile alakalı tüm sürece ‘Doğuş’ adını verdim.
Nike’ın doğuşunda en
büyük pay, bir spor koçu olan Bill Bowerman’a aittir. Bowerman, Oregan
Üniversitesi’ndeki öğrencilerinin daha başarılı olması için spor
ayakkabılarının en yenilerini takip ediyordu. Koç Bowerman, antrenörü olduğu
MBA öğrencisi Phil Knight’a Japon Tiger markasına kendi ürettiği tasarımları
sunmak için ortaklık teklif etti. Böylece yapılan anlaşmayla 1964 yılında
Tiger’ın gönderdiği 300 ayakkabıyı Knight satmaya çalışırken, Bowerman de bu
ayakkabıların nasıl daha hafif ve daha iyi üretilebileceğini bulmaya
çalışıyordu. İşte Nike markasının kuruluşu böyle başladı. Kendisi de bir koşucu
olan Jeff Johnson, Knight ve Bowerman’ın kurmuş olduğu şirkete çalışan olarak
girdi. Johnson 1971 yılında marka için Nike ismini bulan kişi oldu.
Stanford
Üniversitesi'nde MBA yapan Phil Knight tarafından 1972 yılında kurulan Nike'ın
Swoosh denen ünlü simgesi, Carolyn Davidson adlı bir üniversite öğrencisi
tarafından 35 dolara çizilmiştir. Simgenin getirdiği
olağanüstü başarı üzerine, 1983 yılında Carolyn Davidson'a, kamuoyuna
açıklanmayan bir miktarda şirket hissesi verildiği açıklaması yapılmıştır.
Ayrıca Swoosh simgesi, orijinal olan Siyah renginden başka birçok renkte de
yaptırılmaktadır.
‘NIKE’
İSMİ NEREDEN GELİR?
Nike
şirketinin kurucusu Phil Knight Zafer Tanrıçası Nike’ın ismini özellikle
seçmiştir. Nike’ın markalaşmasının perde arkasında Yunan Mitolojisinin Zafer
Tanrıçasının yeri oldukça değerlidir. Yunan mitolojisinde adı geçen Nike
Yunanca telaffuzu ile Nee-key kelime anlamıyla zafer demektir. Roma
Mitolojisinde Victoria olarak bilinmektedir.
Tanrıça Nike, Homeros’un
destanlarında yer almasa da Hosiodos’a göre Pallas ve Okeanos’un kızı Styks’ten
doğmuştur. Kardeşleri Kratos, Bia ve Zelus’tur.
Nike’ın kafasız ve
kanatlı heykeli 1863 yılında Yunanistan’ın kuzey ege denizinde yer alan
Samothrace – Semadirek Adasında bulunmuştur. Ada’da ki yerlilere göre Nike’ın
doğum yerinin burası olduğuna inanılmaktadır. 1863 yılında Semadirek adasında
bulunan parçaları bulunan heykelin tahminen M.Ö 220 – 190 yılları arasında
beyaz paros mermerinden yapılmıştır.
Kanatlı Tanrıça Nike’ın
heykeli 1884 yılından bu yana Paris Louvre Müzesinde Daru merdiveninin en
tepesinde sergilenmektedir. Heykelin sağ kanadının başlangıcı ile sol kanadı
arasında farklılık gözle görülebilmektedir. Sağ kanadın başlangıcındaki girinti
Semadirek adasında rüzgarın etkisini gösterir niteliktedir bir özelliktir.
Dünyanın en bilinen
heykellerinden olan Nike için Louvre Müzesi proje başkanı Ludovic Laugier
“heykelin Helenistik bir baş yapıt olmasının yanı sıra üzerinde yapılan
restorasyon çalışmaları nedeniyle 19. yy’ın tarihsel sanat örneği olduğunu”
söylemiştir.
Zafer Tanrıçası Nike’ın
rölyefi Türkiye - Efes Antik Kentinde görülebilir. Heykelin bir elinde defne
yaprağı diğer elinde palmiye dalı tutar biçimde betimlenmiştir.
NİKE’IN
PAZARLAMA YÖNETİMİ
Bir
markanın başarısı değişen ekonomik, sosyo-kültürel ve teknolojik koşullarına
uyumu ile anlaşılabilir. Günümüzde bu değişime ayak uyduramayan şirketler bir
bir yok olmaktadır. Bunun en önemli örneklerinin artık günümüzde web sitesi
kullanmayan şirketlerin sayısal anlamda azalmasıyla oluştuğunu görüyoruz. Şüphesiz
yalnızca web sitesi açmak yetmiyor. Bu siteyi sürekli güncel tutmak, online
alışverişe imkan vermek, tüketicinin ürüne ulaşma sürecini kısaltarak, ürün
sonrası hizmetlerine devam ederek, algılanan ve beklenen kalitenin bilincinde
olarak, bu ve bunun gibi unsurlarla pazarlama karmasına şekil vererek daima
güncellemeliyiz.
Günümüz tüketicilerinin vakitleri
yok. Bu yüzden alışveriş sürelerini kısaltma yolunda giderek, daha çok çeşide
aynı anda ulaşabilmek için İnternet ve sosyal medya kullanımını tercih
ediyorlar.
İnternet
ve sosyal medya kullanımının artmasını fırsat olarak algılayan ve dijital
pazarlamanın ne kadar önemli olduğunu anlayan markalar, pazarlama
stratejilerini dijital dünyaya uyarlayarak dijital dünyanın pazarlama
fırsatlarını yakalamaya çalışmaktadırlar. Bunun en iyi örneklerinden birini
efsanevi marka Nike'da görüyoruz. Etkili dijital pazarlama stratejileriyle
tüketiciyle iletişime geçme konusunda başarı denildiğinde akla gelen en önemli
örneklerden biri: Nike! Rakiplerini gerçekleştirdiği sosyal yarışmalar ve
etkinliklerle geride bırakan Nike, birçok markaya ilham verecek çalışmalara
imza atıyor.
Dijital
kampanyaları ile geniş kitlelere ulaşan dünyanın ve en büyük spor giyim
markalarından biri olan Nike; tüketicilerinin karşısına “Harekete Geç” sloganı
ile çıkarak bir kampanya başlatmıştı. Tüketiciye ulaşırken; geleneksel ve
dijital yöntemleri beraberinde ve muntazam biçimde kullanan Nike, yarattığı bu
kampanya ile markayı etkili sonuçlara götürme yolunda ilerliyor. Nike markasının başarılı reklamlarının,
ilginç sosyal yarışmalarının, tüketici ile iletişiminin sıradışılığı ve
başarısı; Nike’ın büyük rakipleri dahil birçok markanın gerçekleştirmekte
zorlandığı bir strateji izliyor.
Nike
geleneksel reklam yöntemlerini kullanmaktan tamamen vazgeçmeden, geleneksel
yöntemler ile dijital yöntemleri bir arada kullanmaktadır. Nike bir zamanlar
Televizyon ve basılı reklamlara önemli ölçüde bütçe ayırır iken, son 5 yılda
bu bütçeyi azaltmasına rağmen, toplam
pazarlama bütçesini artırdı. Peki ama bu
nasıl oldu?
Bunun en önemli nedeni, Nike’ın
artık dijital pazarlamaya daha fazla önem verir hale gelmesidir. Nike yeni pazarlama stratejisi ile interaktif
öğeleri kullanarak tüketicilerin en çok zaman geçirdikleri alanda, yani sosyal
medya da tüketicileri ile iletişime geçiyor. İnteraktif uygulamalar ile, daha
büyük bir kitleye ulaşmaya çalışarak daha çok tüketicinin yakınında olmak
istiyor Çünkü harçlığının bir kısmı ile Nike ürünleri alan bir genç, Televizyon
reklamlarından ziyade online reklamları izliyor.
Nike tüketicileri ile sosyal
medyada iletişime geçerek bir nevi akraba ilişkisi kurmaya çalışıyor. Örneği
biraz açmak gerekir ise söyle düşünün; Bir ev alacaksak öncelikle akrabalarımız
ya da dostlarımız arasından emlakçı olanlara sorarız çünkü yakınlarımız bizimle
iletişim halindedir ve daha güvenilirdirler. Onların önerdiği, söylediği
kişiler ya da markalar bizim için diğer markalara kıyasla hep bir adım
öndedirler. Biz pazarlama uzmanları, bu reklam stratejisine ‘ağızdan-ağıza
reklam’ adını veriyoruz. Bu, firmaya extra bir bütçe gerektirmeden, müşterinin
memnuniyetinden doğan, son derece etkili bir pazarlama yöntemidir. Üstelik
bedavadır! Ancak bunu başarabilmek adına öncelikle ürünü kullanan müşterilerde
iyi bir intiba bırakmak gereklidir.
Günümüzde,
reklam filmleri ve sosyal sorumluluk projelerinde ‘’ben senin yanındayım’’
mesajını veren markalar her geçen yıllık kar miktarlarındaki artışları övünerek
ekonomi dergilerine açıklamaktadırlar.
İşte NİKE pazarlama
başarısının sırrı bu; Müşteriye varlığını hissettirmek !
Müşterinin vakit
geçirdiği sosyal medyada bulunmak !
Nike
tartışmasız dünyanın en büyük spor markası. En yakın rakibi Adidas’dan %30 daha
büyük.
Nike şirketin CEO’su
Mark Parker öncülüğünde pazarlama stratejisi çok ciddi ölçüde değiştirilerek,
dijital pazarlamaya odaklandı. Bu değişimin şirkete etkisi rakamlarla şu
şekilde;
·
TV reklamları ve basılı materyal
harcamaları %40 azaldı.
·
2011 senesinde pazarlama bütçesi tarihi
rekorunu kırarak 2.4 milyar dolara ulaştı.
·
Geleneksel reklam mecralarının dışında
800 milyon dolardan fazla para harcadı.
·
Pazarlama ve reklam kampanyaları için
Wiedden + Kennedy ile diğer ajansları ayrı ayrı kullandı.
·
2010 yılında şirket içerisinde Dijital
Spor bölümü açıldı.
Nike bu dönüşümünde Steve Jobs’dan
bir hayli etkilenmiş. CEO Mark Parker’ın söylediği şu cümle şirketi çok net
olarak tanımlıyor. ‘’Nike + ile oyunun kuralları değişti.’’
2006 yılında
müşterilerden gelen mobil talepleri üzerine Nike + geliştirildi. Apple ile
ortaklaşa hayata geçirilen bu proje sayesinde ayrıca müşteri davranışlarını
inceleme için de fırsat oldu. Şuan nikeplus.com adresinde 160 milyondan fazla
aktif koşucu hesabı bulunmakta. 2011 yılında tüm hareketlerinizi kayıt altına
alabileceğiniz Nike + Fullband piyasaya sürüldü.
Geleneksel
reklam mecralarını dijitalle buluşturan uygulamalar konusunda ise Nike 30 dan
fazla billboardda reklam filmlerinin üstünde Twitter postlarını gösteriyor.
Bunun
yanı sıra Nike yüksek dozda motive edici pazarlama iletişimiyle de dikkat
çekiyor. Nike’ın temel söylemi olan “Just Do It” i çoğumuz günlük hayatımızda
yeri geldiğinde aktif bir şekilde kullanıyoruz, çünkü bu söylem o anki duygumuzu
artık kendi dilimizde ifade etmek istemeyecek kadar güçlü bir anlam taşıyor.
Nike’da
gözlemlenebilecek en önemli değişim ise; Artık alanında uluslararası düzeyde
başarılı sporcuları, ulaşılmaz ikonlar şeklinde görmüyoruz. Bu sporcuların da markayla
olan ilişkilerini öne sürerek, tüketiciyi etkileme dönemi de yavaş yavaş sona
eriyor. Diğer uluslararası çaptaki spor markalar agresif biçimde rekabetçi
kampanyalar yaparken, Nike; son kampanyalarıyla eğlenceli ve tüketiciye daha
yumuşak bir şekilde dokunan bir iletişim yapmaya başlamıştır. Son reklam filminde pazarlama iletişimi için
kullandığı spor ikonlarını günlük hayatta spor yapmaya istekli kişilerin
karşısına rahat ve espirili bir şekilde çıkartarak daha önce görece daha sert
bir şekilde kullandığı söylemini, daha yumuşak ve espirili bir biçimde
kullanmaya devam ediyor.
Bazı
Nike reklam kampanyaları:
LiveStrong
Kampanya
ABD’li eski yol bisikleti yarışçısı Lance Armstrong’un gündemden düşüşünden
sonra etkisini yitirmiş olsa da, Nike’ın pazarlama kampanyaları arasında
tüketicilerin de dâhil edildiği bir kampanya olması açısından iyi bir örnektir.
Kampanya Tour de France
güzergahındaki yola çeşitli mesajların yazılması ile gerçekleşiyor. Lance
Armstrong LiveStrong kampanyası
kapsamında kullanılmak üzere yola sarı tebeşir ile kişiselleştirilmiş metin ve
çevrimiçi mesajları boyaması için bir “Chalkbot” programlandı.
Kampanyanın amacı
yarışta yer alan bisikletçiler için umut, destek ve azim mesajlarının
duyurulmasına destek olmaktı ve Chalkbot mesajı yazdıktan sonra yolun
fotoğrafı, GPS konum bilgileri ile birlikte kullanıcıya iletildi.
Kampanya ayrıca Nike’ın
LiveStrong koleksiyondan elde edilen kârdan Lance Armstrong Vakfı’na hayır için
fon aktarmayı hedefledi.
Fuel
Your Team
Nike,
bu interaktif kampanyasını Nike+ isimli
şuan yaklaşık 6 milyon üyeye sahip olan kendi sosyal medya platformunda
uyguladı.
2010 yılından bu yana
Nike, dijital platformu Nike+ FuelBand bağlantısını kullanarak bir dizi eğitim
ürünü geliştirdi. Kullanıcılar daha sonra NikeFuel puanı toplamaya, kendilerine
hedefler belirlemeye ya da diğer kullanıcılarla rekabet etmeye başladı.
Nike, bu yılın
başlarında gerçekleştirdiği Fuel Your Team isimli bir kampanya düzenledi ve bu
kampanya ile kullanıcıların taraf olduğu kolej basketbol takımı için NikeFuel
puanları kazanarak destek olmalarını sağladı.
The Change
Nike’ın
yinelenen dünya çapındaki kampanyalarından bir başkası olan The Change (Şans),
gençlere Nike Akademi’de 1 yıl boyunca bulunma fırsatı verdi. Kampanya 2010 yılında
ilk olarak nikefootball.com olmak üzere; Facebook, Twitter ve Youtube üzerinden 6 ay boyunca
duyuruldu.
Katılımcılar toplamda
5.5 milyon fanı olan 17.000’den fazla Facebook sayfası açtı. Ayrıca kampanya
süresince 2000 kullanıcı tarafından oluşturulan videolar ve 28.000 oyuncu
gönderisi ile 3.4 milyon Youtube görüntülemesi elde etti.
Kazanan oyuncular Nike
Akademi’de 1 yıl boyunca Premier League ve diğer büyük kulüplerin takımlara
karşı oynama şansı elde etti.
Times
Square Billboard
Bu
mobil kampanyada Nike, Times Meydanı’na insanların kendi dizaynı olan Nike
kimliklerini sunabilmeleri için interaktif bir reklam panosu yerleştirdi.
Ekrandaki ayakkabıyı özelleştirmek isteyenler ekranda yazan telefon numarasını
aradıktan sonra akıllı telefonlarının tuş takımını kullanarak ayakkabıları
dizayn ettiler. Ardından ortaya çıkan tasarımı satın almak ya da duvar kağıdı
olarak indirmek isteyenlere mesaj ile link gönderildi.
2009’da gerçekleşen
kampanya için herhangi bir uygulama ya da yazılıma gerek yoktu. Akıllı telefon
sahibi olan herkes kampanyaya katılarak kendi tarzını dev ekrana yansıtabilir.
Videoda da görüldüğü gibi bazı katılımcılar bu konuda oldukça heyecanlıydı.
The
Chosen
Nike’ın
ilk olarak 2011 yılında uyguladığı kampanya başarısının ardından daha sonraki
yıllarda da tekrarlandı. Sosyal medya üzerinden geleneksel reklama yoğunlaşan
Nike, televizyondan 3 gün önce sosyal medyada 90 saniyelik bir video yayınladı.
Kampanya kapsamında
Nike, paten ve snowboard ya da farklı alanlarda niş spora odaklanmış kişilerden
sosyal medya üzerinden video göndermeleri istendi. Gelen videolar arasından
seçilenlerin oluşturduğu reklam ise muhteşem.
Videoda bulunan
sporcuların bir özelliği vardı. Amaçlandığı bunu deneyenler ve video
gönderenler arasında sosyal medya ağlarında bir etkileşim oluştu. “The Choosen”
yani seçilmiş bir yaşam tarzına sahip olan sporcular kazananları belirledi.
Kampanya Nike’ın niş
spor ürünleri hakkında sosyal medyada etkileşim oluşturmasına başarılı bir
örnektir.
Nike
Grid
2010
yılında bu büyük spor markası Londra’da dev bir sanal gameboard haline dönüştü:
Nike Grid.
Koşucuların rekabet
edebileceği ve puan kazanabileceği kontrol noktaları oluşturuldu ve şehir
çapında bir koşan topluluk oluşturuldu. Topluluğun sanal hız, dayanıklılık ve
güç rozetleri bile vardı.
2010 yılının Mayıs ve
Ekim ayları arasında Facebook üzerinden yürütülen kampanya Nike’ın dijital ve
sosyal pazarlama ile gerçek dünya spor performansını birleştirme konusundaki
ilk girişimleri arasında yer alıyor.
Kampanyaya 30.177
koşucu katılırken toplamda koşulan yol uzunluğu dünyanın yarıçapı kadar oldu.
Free
Running
Nike,
yeni koşu ayakkabılarını tanıtmak amacıyla Nike+ sosyal medya platformunu
kullanarak koşucuların 2 mil mesafeyi en hızlı koştuğu zamanı
belirleyebilecekleri bir sosyal kampanya başlattı.
Yarışmaya eğlence ve
duygu katmak için orijinal bir karaoke şarkısı eklendi ve koşucuların koşarken
bu şarkıyı söylemesi istendi. Seçilen şarkı “I would run to you” Shazam mobil
uygulaması kullanılarak koşucular tarafından indirildi ve 2 dakikalık bir kısa
film ile kampanya desteklendi.
Catch
The Flash
Viyana’da
insanları koşmaya teşvik etmek amacıyla gerçekleştirilen kampanyada insanlardan
yansıtıcı koşucu ceketi giymiş olan koşucuları yakalamaları istendi. “Catch the
Flash” yani “Flaşı Yakala” isimli kampanya için 50 koşucu, ceketleriyle şehir
turuna çıktı. En çok koşucunun fotoğrafını çeken kişinin 10.000 Euro
kazanacağının açıklandığı kampanya gece gerçekleşmesine rağmen oldukça rağbet
gördü.
Kampanya aynı zamanda
online oyun yoluyla Viyana dışından katılımcıları da kapsadı. Koşucular GPS ile
takip edildi. Nike+ kullanıcılarına bu hızlı sanal karakterleri
yakalayabilmeleri için hız konusunda ayrıcalık verildi. Ayrıca Avusturya Ulusal
Futbol Takımı da kampanyaya online olarak katıldı ve Facebook’a da
fotoğraflarını gönderdi.
Online oyunda
katılımcılar ortalama 24 dakika kaldı. Fakat oyun kaç kişinin katıldığına dair
bir bilgi bulunmuyor.
Ronaldinho
Nike’ın
gerçekleştirdiği ilk viral kampanyalardan biri. Her viralde olduğu gibi bunda
da videonun güzelliği sadeliğinden kaynaklanıyor.
Videoda Ronaldinho yeni
Nike ayakkabıları giyerek marifetlerini sergiliyor. İnanılması zor hareketler
sergileyen Ronaldinho’nun bu videosu tabiki sahte. Yine de video Youtube’da
izlenme rekorları kırdı.
Tüketicileri kendi
kampanyalarına dahil eden ve sosyal medya üzerinden dijital pazarlama
stratejilerini başarılı bir şekilde kullanan Nike, etkileşim odaklı
kampanyaları ile markalar için ilham verici örnekler oluşturmaya devam edecek
gibi görünüyor.
Converse
Nike’dan Esinlendi!
2001
yılında Nike 305 milyon dolara efsane markanın sahibi oldu. İlk iş olarak da
fabrikasını Amerika’dan Asya’ya taşıdı. Bu zamana kadar yaptığı pazarlama
aktivitelerinden farklı olan Nike'ın pazarlama stratejileri bizimde ülkemizde
de çok net bir şekilde görüldüğü üzere Converse'i çok farklı yerlere taşıyarak
marka imajını değiştirdi.
Eskiden spor dallarına
göre pazarda kendini konumlandıran Converse Nike'ın pazarlama stratejileri
sayesinde daha geniş kitlelere hitap etmeye başladı. Gençlerin örnek aldığı
popüler kültür ikonlarını kullanarak gençlerin satın alma eğilimlerini kendine
çevirdi. İlk olarak kendi ülkemizden de hatırlayabileceğimiz gibi daha az ama
daha bağımlı gruplara yönelerek marjinal modeller kullandı.2008 yılında
Converse'in 100. yılı şerefine gençlerin marjinal, asi ve efsane tanımının
karşılığı olan Kurt Cobain'in imzasını taşıyan özel koleksiyon çıkarıldı. Tabi
bu stratejisinde Converse'in geçmişinin de önemli faydası dokundu.Bunlara ek
olarak yeni imajının ve bütçesinin faydasıyla farklı ilklerede imza attı. Örneği
olmayan bir viral pazarlama kampanyasıyla birbirine bağlı tek sayfalık siteler
açtı. Her sitede resim, video veya animasyon kullanarak marka bilinirliliği
arttırdı.Bazıları sıkıcı bazılarında ise Converse e ait bir mesaj olmamasına
rağmen başarılı bir kampanya gerçekleştirdiğine inanıyorum.
Nike
Air Max 2014-15 Sonbahar Kış Modelleri
Nike
Air Max 2014 AIR Superiority