English French German Spain Italian Dutch Russian Portuguese Japanese Korean Arabic Chinese Simplified


29 Kasım 2014 Cumartesi

SATIŞIN 15 ANAHTARI



İkna konusunu iyi analiz edebilmemiz için öncelikle iknanın bizim için neden önemli olduğuna değinmemiz gerekir. Açıkçası bugüne kadar iknayla alakalı onlarca kitap okuduktan sonra inandığım ikna stratejisinin matematiksel ögelerle birleşik bir sosyal anlayış üzerine kurulu olduğunu düşünmeye başladım.

Biz pazarlamacılar genelde sözel ağırlıklı eğitim alırız. Sözel ağırlıklı eğitimde size basit bir kaç matematik hesabı öğretirler. Bunun dışına çıkmanız tamamen kendi kendinizi geliştirmiş olmanıza bağlı tutulur. Katılıyorum. Pazarlamacılar sözel yönden kuvvetli olmalıdır. Yalnız ikna yalnızca sözel ögelerle yorumlanabilecek bir olgu değildir. Olmamalıdır da. 

İkna'da önemli üçlü; Mesaj, kaynak ve alıcıdır. İkna basit tanımla; Karşınızdaki kişi ne kadar konuşursa o kadar konuşmaktır. Kelime sayılarını saymaya çalışmayın. Süreyi ölçmeye çalışın. Bu şu demektir; Alıcı ne kadar konuşursa o kadar konuşmak... Daha uzun konuşursanız sıkıcı ve sıradan olursunuz. Alıcınızın soru sormasına izin verin. Bırakın konuşsun, bırakın anlatsın. Cümlelerini analiz etmeye başlayın. Aynı psikologlar gibi kafanızdaki soruların cevaplarını sarfedilen cümlelerden çıkarmaya çalışmalısınız. Hem bir psikolog gibi davranmalı hem bir satıcı gibi uyanık olmalı, empati kurarak anlamaya çalışmalısınız. 

Empati iknada vazgeçilmez unsurdur. Eğer asgari maaşla çalışan birine ayda 100tl bağışlarsa pandaların ölmeyeceğini söylerseniz bu işe yaramayacaktır. Elbette karşınızdaki kişi bunun önemini farkındadır. Ancak bütçesi bu bağış için yeterli olmayacaktır. Uzun konuşmanın ne size, ne de alıcıya bir faydası olmaz. Mesajı mümkün olduğunca konuya yönelik, problem çözümleyici, akılda kalıcı, akıcı, ara ara, mantıklı biçimde sunmalısınız. Siz olsaydınız sizden alışveriş yapar mıydınız? Eğer karşınıza sizin gibi bir satıcı çıksaydı bu ürünü denemeyi ya da derhal satın almayı düşünür müydünüz? Bu soruların cevabı sizi doğruya ulaştıracaktır.



Unutmayın; Bir müşteriyi elinde tutmanın maliyeti, yeni müşteri elde etmekten çok daha azdır. Eski müşterilerinizde iletişimi koparmayın. Zaten alacağı ürün son derece düşük maliyetli, efor sarf etmeme değmez demeyin. Müşteri bağımlılığı yaratmaya çalışın. Akılda kalıcı olun. 

Vazgeçmeyin. Hayır diyen müşteriye arkanızı dönüp gitmek yerine, zaman ayırın. Ayırdığınız zaman müşterinin nezdinde daima artı puan yaratır. Anlamaya çalışın. Neden ürünü denemek istemiyorsunuz, fiyatı mı fazla? diye sormak yerine,  'Elbette sizi anlıyorum, kafanızda soru işaretleri var ancak bütün bunları birlikte çözümleyebiliriz' demek daha doğru olacaktır. 

Müşteri onca eforunuza, harcadığınız zamana ve emeğe sadece 'Hayır' diyerek cevap verebilir. Gülümseyin. Size zaman ayırdığı için teşekkür edin. Bu esnada onun vucut dilini çözmeye çalışın. Müşteri sizin anlattığınız ürünü dinliyor mu? Sorularınıza cevap veriyor mu? Veriyorsa başını mı kaşıyor, hızlı mı hareket etmek istiyor, gerçekten bu ürüne ihtiyacı var mı? Unutmayın! İhtiyaç duyulan ürünleri bir çırpıda satmak iyi satıcı ya da iyi pazarlamacı olduğunuz anlamına gelmez. Siz bir pazarlama gurusu değilsiniz. Bu ürüne ihtiyaç var ise, zaten alınacaktır. Önemli olan ihtiyaç duyulmayan ürüne, 'ihtiyaç yaratmaktır.' Pazarlama uzmanı olmak bunu gerektirir.



Başarısızlık sırasında paniğe kapılmayın, enerjinizi düşürmeyin. Kendinize güvenin, zaman ayırdığınız o müşterinin aklında kaldınız. Sonuç olarak ayırılan bu zaman sadece sizin tarafınızda ayrılmadı. Müşteri de size zamanını ayırdı. Unutmayın, reklamın en iyisi ve ucuzu ağızdan ağıza reklamdır. Bu maliyet gerektirmez. Bu size prestij kazandırır. Gün gelir, o müşteri sizi bulup, ürünü almak için gelecektir. Moralinizi bozmayın. 

Agresif olmayın. Hunharca ürünü satmaya çalışmayın. Nefes alın. Günümüzde yapılan en büyük yanlışlardan biri budur. Düşünün... Size ısrarla ürününün iyi olduğunu, ucuz olduğunu, mutlaka alması gerektiğini söyleyen şu alaylı satıcılar. Aman Allahım! Hiç birimiz onlardan ürün almak istemiyoruz değil mi? EVET! Çünkü bu strateji çok eskide kaldı.. 'Satış Anlayışı Dönemi' Bu dönem eskide kaldığı gibi, stratejileri de halihazırda eskidi. Bütün bunları unutun. Israr etmenin anlamı yok. Sadece empati kurun. Bu çok basit! Bir örnek üzerinden ilerleyelim; Bir mağazaya girdiniz. Kendinize bir elbise alacaksınız. Daha reyonlara bakmadan yanınızda bir satış temsilcisi bitiverdi. Size aynen bu cümleyi kurdu: ''Size nasıl yardımcı olabilirim'' Düşünüyorsunuz.. Ancak daha reyonlara bile bakmadan bunun cevabını siz dahi bilmiyorsunuz. Nereden bileceksiniz? Daha mağazada hangi ürünler var görmediniz bile... Size alım gücünüzü hayli aşan ancak ısrarla ve stabil biçimde ürün kalitesini vurgulayan bir biçimde reklam yapılıyor. Satış temsilcisi size elindeki elbisenin çok yakışacağını söyleyip duruyor. Hatta daha da ileri gidip, sizin bedeninizi sordu. Hali hazırda elinde sizin bedeninizdeki elbiseyle yanıbaşınızda durup, hem diğer ürünlere bakmanızı engelliyor, hem de sizi satın almadan soğutuyor. Kabul edin bu da çok eskide kaldı. Bu strateji artık işe yaramıyor. Müşterileri çepeçevre saran ve ısrarcı satışçılar artık başarılı olamıyorlar.


Peki yapılması gereken nedir? Siz neyle karşılaşmak isterdiniz? 

Sizi anlayan, duyarlı bir satış temsilcisi olmalıydı. Müşteri kapıdan girdiği anda bilgi bombardımanına tutmaktansa, serbest bırakmak daha doğrudur. Bu arada bir kaç dakika sayarsınız, müşteri etrafa mı bakınıyor, telaşlı mı değil mi önemlidir. Bu arada belki müşteri direkt olarak sizinle de irtibat kurmak isteyebilir. O zaman zaten müşteri size gelecektir. Unutmayın; Müşteri size gelirse 1-0 öndesiniz demektir. Mümkün mertebe müşterinin size gelmesini sağlamalısınız. Önemli olan budur. 

Öncelikle karşınızdaki kişiyi analiz etmelisiniz. Yukarıda saydığımız ögeler dışındaki özelliklere bakmalısınız. Elleri boş mu, arayışta mı?, En çok hangi ürünlere bakıyor. Eğer bu bir giyim mağazasıysa, müşterinin hali hazırda üzerinde ne var? Bu unsurlar size hangi ürünleri göstermeniz konusunda ışık tutar. Eğer üzerinde pantolon olan birine elbise satacaksanız, renkleri üzerinden gitmelisiniz. Hatta saç ve göz rengine bakıp ona göre uygun renkleri seçmelisiniz. Bu konu moda konusuna girmektedir. Ancak satış temelde empati üzerine kurulu olmalıdır. Müşteri daima karşısındaki insanın onu dinlemesini, anlamasını ve yardımcı olmasını ister. Sabırlı olun. İlk sorular müşteriden gelmelidir. 

SATIŞIN 15 ANAHTARI


1. Gülümseyin. Gülümsemek önemlidir. Gülümseyen insanlar pozitif algılanır. Hiç kimse gündelik hayatlarında bu kadar sinir stres harbiyle boğuşurken, asık suratlı bir müşteri temsilcisiyle muhattap olmak istemez.

2. Güzel giyinin. Bakıma önem verin. En önemlisi güzel kokun. Ter kokusunun müşteri tarafında olumsuz olarak nitelendirileceğiniz söylememize gerek olduğunu sanmıyorum...

3. Anlayışlı olun. Müşteri ürünü almazsa, ters tepki vermeyin. Kötü davranmayın. Moralinizi bozmayın.

4. Sabırsız olmayın. Bekleyin. Müşteri size gelecektir. Uğraştınız almadı. Olabilir. Ancak sıf bu iyi davranışınız yüzünden tekrar gelebilme olasılığı doğmuştur. Müşteri algısındaki olumlu değişim size fayda sağlar.

5. İkna etmek için, sistemli, davranın. Çok kelime sarf etmeyin. Çok susmayın. Çok beklemeyin. Çok süzmeyin. Çok düşünmeyin. Zamanında ve doğru anda girişin.

6. Agresif bir strateji izlemeyin. Saygıyı hiçbir zaman elden bırakmayın. Hatta mümkünse ilk fırsatta müşterinin ismini öğrenerek ona adıyla hitap etmeye başlayın: Hülya hanım, Adnan bey gibi.

7. Müşterinin sizden daha zeki olduğunu düşünün. Elbette elinizdeki elbiseden daha ucuzu başka mağazalarda var. Niçin bu elbiseyi almalı? Düşünün. Zamanında ve doğru şeyler söyleyin. Saç renginden, göz renginden bahsedin. Bu bir gayrimenkulse; Çocuklarının oyun alanlarından, eşinin alışveriş merkezlerine yakınlığından söze girişin. Empati kurun. 

8. Güzel konuşma teknikleriyle alakalı iyi bir kursa gidin. Yerinde ve gerekli bir kurs size fayda olarak geri döner. Amacınız satış konusunda uzmanlaşmak ise, doğru yolda olduğunuzu hatırlayın. Yukarıda bahsedilen 'alaylı olmak' deyimi kesinlikle gocunulacak bir konu değildir. Ancak neden daha fazlasını yapabilecekken, yapmayasınız. Harekete geçin!

9. Kendinize güvenin, daima dik yürüyün. Unutmayın siz firmanıza, sattığınız ürüne güvenmezseniz, karşınızdaki insanları, müşterilerinizi bu ürünü almaya ikna edemezsiniz. Önce firmanızı iyi öğrenin.

10. Satış-pazarlama hakkında daha fazla kitap okuyun. Elbette bu işi yapıyorsanız muhakkak bir kaç kitap okumuşsunuzdur. Ancak durmayın. Satış-pazarlama daima değişen, yeniliklere açık bir alandır. Kendinizi geliştirin. 

11. Zaman zaman taktiklerinizi ve stratejilerinizi tekrar gözden geçirin, değiştirin. İnovatif olun. stabil kalmayın.

12. Daima daha fazlasını hedefleyin. Daha çok satabilirsiniz. Güncel olarak sektörünüz ve talepler konusunda bilgi sahibi olun. 

13. Yeni bağlantılar sağlayın. Eski müşterileriniz sizin için değerdir. Yeni müşteriler de bir fırsattır. Fırsatları iyi değerlendirin.

14. Aynı anda bir kaç müşteriyle ilgilenerek, müşterileri soğutmayın. Gerekirse bekletin. Ya da başka birini yönlendirin. Yoksa bir koltuğa bir kaç karpuz koymakla ilgili atasözleri gündeme gelebilir. Dikkatli olun.

15. Durmayın. Durmak rakipleri harekete geçirir. Bilmelisiniz ki, binlerce 'satışçı' arasından sıyrılmak için, iyi olmak yeterli değildir. 



ZİYARETÇİLERİN ALIŞVERİŞ MERKEZLERİNİ TERCİH ETME NEDENLERİNİN ARAŞTIRILMASI: KARABÜK ŞEHİR MERKEZİNDE BİR UYGULAMA

Makale Eleştirisi Bölümleri 
1. Araştırmanın Künyesi (Araştırmanın adı, Yazarlar, Araştırmanın yayınlandığı kaynağın adı, yılı ve cilt numarası/sayısı, Anahtar kelimeler) 
2. Araştırmanın Özeti (lütfen makaledeki özeti kopyalamayın) 
3. Makale Eleştirisi 3.1. Araştırma Problemi: Önemli mi? Nasıl formüle edilmiş? İyileştirilebilir mi? 3.2.  Literatür Değerlendirme: Yeterli mi? Alandaki belli başlı araştırmalar tartışılmış mı? Tartışılan literatür bilimsel mi, popüler mi? 3.3. Kuramsal Çerçeve: Araştırma problemi bir kuramsal çerçeveye dayandırılmış mı? 3.4. Araştırma Modeli: Araştırma sorusunu/hipotezini yanıtlamak için izlenen yöntem uygun mu? Kullanılan model doğru mu? 3.5. Evren-Örneklem/Çalışma Grubu: Örneklem seçilmiş mi? Ne tür bir örnekleme yapılmış? Örneklem evreni temsil ediyor mu? 3.6. Veri Toplama: Veri toplama aracı (anket, görüşme vs.) araştırmaya uygun mu? Geçerli ve güvenilir mi? 3.7. Veri Analizi: Hangi istatistik testleri yapılmış? Yapılan analiz sonuçları iyi sunulmuş mu? 3.8. Bulgu ve Yorumlar: Bulgular tartışılmış mı? Bulgular hipotezleri destekliyor mu? Bulgulardan ne tür sonuçlar çıkarılmış? Genelleme yapılabilir mi? 4. Eleştirinin Sonucu: Makaleyle ilgili genel düşünceniz nedir? Başarılı/başarısız yönleri nelerdir? Siz olsaydınız bu araştırmada ne gibi değişiklikler yapardınız? 5. Kaynakça (eğer eleştirinizi yazarken başka kaynaklara atıf yaptıysanız yazınız) 



ARAŞTIRMANIN KÜNYESİ


Araştırmanın adı: ZİYARETÇİLERİN ALIŞVERİŞ MERKEZLERİNİ TERCİH ETME 
NEDENLERİNİN ARAŞTIRILMASI: KARABÜK ŞEHİR MERKEZİNDE BİR 
UYGULAMA 

Yazar:Ali Çağlar ÇAKMAK

Araştırmanın yayınlandığı kaynak: Niğde Üniversitesi İİBF Dergisi, 2012, Cilt: 5, Sayı: 2, s.195-215

Anahtar kelimeler:  Perakendecilik, Alışveriş Merkezi, Karabük, 0-100 Puan Ölçeği 


ARAŞTIRMANIN ÖZETİ


Alışveriş merkezleri günümüzde ziyaretçilerine alışveriş yapmak, vitrin gezmek, yemek yemek dışında imkanlar sunmaktadır. Bu bağlamda alışveriş merkezlerinin yalnızca alışveriş yapılmak için ziyaret edilmediğini görüyoruz. İçeride ihtiyaçlarınızı satın almanın yanı sıra, kişisel zevkler, hobiler, yemek yemek, imza günlerine katılmakta mümkün hale geliyor. Peki tüketicinin zevk ve ihtiyaçlarının ön planla tutulduğu alışveriş merkezleri en çok hangi sebep veya sebeplerle ziyaret ediliyor? Tüketicilerin bütün bu ihtiyaçlarını tek bir mekanda karşılayabileceği düşünülürse, bu araştırma gerek tüketicilerin ihtiyaçlarına cevap vermeye çalışan pazarlamacılar tarafından, gerekse konuya dahil olan kişilerce değerlendirilmelidir. Bu araştırmanın konusu, Karabük şehir merkezinde faaliyet gösteren iki alışveriş merkezinin, ziyaretçileri tarafından değerlendirilmesidir. Araştırmanın işleyişi, her iki alışveriş merkezini ziyaret edenler ile anket uygulaması yapılması şeklindedir. Cevaplayıcıların verilerini daha net elde edebilmek adına 0-100 puan ölçeği kullanılmıştır. Bu verilere mertebeli dereceleme ve tek faktörlü çoklu varyans analizi MANOVA uygulanmıştır. Araştırmanın sonucunda alışveriş merkezindeki üstün yanların, ziyaretçilerin alışveriş merkezi seçiminde önemli olduğuna ulaşılmaktadır.


MAKALE ELEŞTİRİSİ



Araştırma Problemi: Önemli mi? Nasıl formüle edilmiş? İyileştirilebilir mi? 


  Araştırmaya konu olan alışveriş merkezleri pek çok farklı nedenle yüksek oranlarla ziyaret edilmektedir. Günümüzde alışveriş merkezlerinin, alışveriş yapmak adına tercih edilmenin yanı sıra imza etkinliklerine katılmak, yemek yemek, çeşitli konser organizasyonları, sinemalar, oyun salonları, atmosferine göz atmak ya da spor yapmak, evcil hayvan, kuru temizleme, banka-bankamatik gibi nedenlerle de tercih edilebildiğini de görüyoruz. Bu noktada tüketici istek ve ihtiyaçlarının önemini vurgulamak gerekir ki, ziyaretçilerin hangi sebep ya da sebeplerle bu ziyareti gerçekleştirdiğinin sorgulandığı bu araştırma konusu önemlidir. Alışveriş merkezlerinin, tüketicinin tercih kriterlerini öğrenmeleri ve bu bilgi doğrultusunda gerekli değişimi ve yenilenmeyi yapmaları rekabet avantajı açısından çok önemlidir.

  Araştırmacı verileri toplarken ziyaretçilerin demografik ve sosyo-ekonomik özelliklerine göre kategorilendiğini görüyoruz. İlk bakışta yüzeysel bir araştırma olduğu izlenimini verse de, Makale konusu gereği alışveriş merkezindeki ziyaretçilerle yapılan anketlerin sonuçlarına rastlıyoruz. Onel ve Kares alışveriş merkezleri karşılaştırılırken Onel AVM’nin 14 Ekim 2006’da açıldığını, Kares AVM’nin ise 3 Nisan 2011’de faaliyete başladığını belirten araştırmacı araştırmanın yapıldığı sıralarda yaklaşık 10 aydır faaliyet gösteren Kares'in, 5 yıldı faaliyette olan Onel AVM'ye göre daha az tanındığı için ziyaretçi kitlesinin daha az olabileceğinin bilincindedir. 

   Formüller incelendiğinde, iki alışveriş merkezinde toplanan 500 kadar anketi birbirleriyle kıyaslamak için MONOLA analizinin kullanıldığını görüyoruz. MANOVA, birden fazla bağımlı değişkenin bulunduğu deneylerde varyans analizi yapmak için kullanılan bir tekniktir. Univariate ANOVA' dan tek farkı, birden fazla bağımlı değişkenin olmasıdır. Ayrıca "Multivariate", yine birden fazla bağımlı değişkenin bulunduğu Çoklu Regresyon Analizinde de kullanılır. Gerekli varsayımlar yine normal dağılım ve homojen varyans varsayımlarıdır.

Literatür Değerlendirme: Yeterli mi? Alandaki belli başlı araştırmalar tartışılmış mı? Tartışılan literatür bilimsel mi, popüler mi?


Literatürde eksikler saptanmıştır. Literatür bilimsel bulunmuştur. Çok fazla alıntıya yer verilmiştir. 

Araştırmaya yön verebilecek diğer benzer makaleler 

Güliz Muğan AKINCI - Gençler ve Alışveriş Merkezleri (AVM’ler): AVM Kullanım Tercihleri Hakkında Bir Alan Çalışması.

Doç Dr Hasan İBİCİOĞLU - Alışveriş merkezleri: Demografik etkenler ve tüketici tutumlarının incelenmesine yönelik bir araştırma

Ahmet ŞEKERKAYA, EMRAH CENGİZ - Kadın tüketicilerin alışveriş merkezi tercihlerinin belirlenmesi ve bir pilot araştırma

Öğr. Gör. Yüksel KÖKSAL - Kuruluş yeri açısından cadde ve alışveriş merkezi mağazacılığının karşılaştırılması: Ankara ilinde bir araştırma



Kuramsal Çerçeve: Araştırma problemi bir kuramsal çerçeveye dayandırılmış mı?


Kuramsal çevçeve: Metnin tüm teorik altyapısının anlatıldığı bölümdür. Kuramsal çerçeve sağlam olmaz ise araştırma ayakları üzerinde duramaz. Araştırmada kullanılan anket formu hazırlanırken daha önce yapılmışçalışmalardan (Frasquet vd., 2001; Yılmaz, 2004; Martin ve Turley, 2004; Arslan ve Bakır, 2009; Severin vd., 2001; İlter vd., 2007; Orel, 2000) yararlanılmıştır. Dört bölüm şeklinde sunulan anket formunda son bölümde cevaplayıcılara açık uçlu sorular sorulduğu belirtilmiştir. Ancak bahsi geçen bu açık uçlu sorular ile ilgili ifadelere yer verilmemiştir. 



Gelir, eğitim düzeyi, yaş, cinsiyet ve meslek gibi kategoriler hazırlanarak cevaplayıcıların verileri bu bağlamda toplanmaya çalışılmıştır. Ancak gelir düzeyi kısmında ülkenin genel gelir durumu dikkate alınmaksızın belli başı rakamlara yer verilmiştir. Bu rakamların gerçeği yansıtması amacıyla daha da genelleştirilmesi daha doğru bir bakış açısı olacaktır. Örn: Gelir durumu asgari düzeyde olanlar, asgari düzeyin altında kalanlar ve asgari düzeyin üstünde seyredenler olarak bölümlenme yapılması daha spesifik verilerin alınmasına yardımcı olacaktır.


3.4.2. Ziyaretçilerin Alışveriş Bilgileri de tablo 5'te sorulan; Bu alışveriş merkezinden düzenli olarak giyim veya ev eşyası alışverişi yapmakta mısınız? sorusu da bu bağlamda dar kamsamlı bir soru olarak karşımıza çıkmaktadır. Çünkü ziyaretçiler yalnız ev eşyası yada giyim malzemesi almamaktadırlar. Günümüzde alışveriş merkezleri bir çok farklı kategoride ürün satışı yapmakta olup, her geçen gün bu çeşitlerde artış gözlemlemekteyiz.

''Anket uygulaması alışveriş merkezlerinin daha kalabalık olabileceği düşüncesiyle hafta sonu tüm gün boyunca gerçekleştirilmiştir.'' ifadesine yer verilir iken, Tablo 6. Ziyaretçilerin Alışveriş Bilgileri-2 kısmında hafta sonu gerçekleştirilen bu araştırmada, ziyaretçilere en çok hangi zamanlarda alış veriş yapıyorsunuz sorusu yöneltildiğini görüyoruz. Ancak araştırma zaten hafta sonu gerçekleştiği için, bu sorunun cevabı da halihazırda hafta sonu alışveriş merkezlerini tercih eden kişilerce cevaplanmış olacaktır. Bu sorunun cevabı da bu durum göz önüne alınırsa sağlıklı bir sonuç vermeyecektir.

28 Kasım 2014 Cuma

Nike'ın çıkış hikayesi, pazarlama stratejileri, rekabet stratejisi.





                       
NIKE’IN DOĞUŞU


Nike günümüzde, her birimizin ayakkabı dolabında olan, özellikle spor yapan bir çok kişinin vazgeçilmezi haline gelmiş bir markadır. Bir çoğumuz bu markanın çıkış hikayesini hep merak ettik. Nike giymek, uzun yıllardır devam eden marka bilinirliliğinin vermiş olduğu etkiyle hep fark yarattı. Peki neydi Nike’ı bu kadar değerli ve özel yapan unsurlar? Nasıl rakiplerinden ayrılmış ve yerini son derece başarılı biçimde konumlandırmıştı? Bu soruların cevaplarını yazının ilerleyen bölümlerinde okuyabilirsiniz. Bir markanın;  Fikrinin düşünülüp, tasarlanması, kağıda dökülmesi, piyasa koşullarının incelenmesi, uygun 4P kurallarının belirlenmesi (Product, price, promotion, place) ile alakalı tüm sürece ‘Doğuş’ adını verdim.

Nike’ın doğuşunda en büyük pay, bir spor koçu olan Bill Bowerman’a aittir. Bowerman, Oregan Üniversitesi’ndeki öğrencilerinin daha başarılı olması için spor ayakkabılarının en yenilerini takip ediyordu. Koç Bowerman, antrenörü olduğu MBA öğrencisi Phil Knight’a Japon Tiger markasına kendi ürettiği tasarımları sunmak için ortaklık teklif etti. Böylece yapılan anlaşmayla 1964 yılında Tiger’ın gönderdiği 300 ayakkabıyı Knight satmaya çalışırken, Bowerman de bu ayakkabıların nasıl daha hafif ve daha iyi üretilebileceğini bulmaya çalışıyordu. İşte Nike markasının kuruluşu böyle başladı. Kendisi de bir koşucu olan Jeff Johnson, Knight ve Bowerman’ın kurmuş olduğu şirkete çalışan olarak girdi. Johnson 1971 yılında marka için Nike ismini bulan kişi oldu.

Stanford Üniversitesi'nde MBA yapan Phil Knight tarafından 1972 yılında kurulan Nike'ın Swoosh denen ünlü simgesi, Carolyn Davidson adlı bir üniversite öğrencisi tarafından 35 dolara çizilmiştir. Simgenin getirdiği olağanüstü başarı üzerine, 1983 yılında Carolyn Davidson'a, kamuoyuna açıklanmayan bir miktarda şirket hissesi verildiği açıklaması yapılmıştır. Ayrıca Swoosh simgesi, orijinal olan Siyah renginden başka birçok renkte de yaptırılmaktadır.





‘NIKE’ İSMİ NEREDEN GELİR?

Nike şirketinin kurucusu Phil Knight Zafer Tanrıçası Nike’ın ismini özellikle seçmiştir. Nike’ın markalaşmasının perde arkasında Yunan Mitolojisinin Zafer Tanrıçasının yeri oldukça değerlidir. Yunan mitolojisinde adı geçen Nike Yunanca telaffuzu ile Nee-key kelime anlamıyla zafer demektir. Roma Mitolojisinde Victoria olarak bilinmektedir.
Tanrıça Nike, Homeros’un destanlarında yer almasa da Hosiodos’a göre Pallas ve Okeanos’un kızı Styks’ten doğmuştur. Kardeşleri Kratos, Bia ve Zelus’tur.
Nike’ın kafasız ve kanatlı heykeli 1863 yılında Yunanistan’ın kuzey ege denizinde yer alan Samothrace – Semadirek Adasında bulunmuştur. Ada’da ki yerlilere göre Nike’ın doğum yerinin burası olduğuna inanılmaktadır. 1863 yılında Semadirek adasında bulunan parçaları bulunan heykelin tahminen M.Ö 220 – 190 yılları arasında beyaz paros mermerinden yapılmıştır.
Kanatlı Tanrıça Nike’ın heykeli 1884 yılından bu yana Paris Louvre Müzesinde Daru merdiveninin en tepesinde sergilenmektedir. Heykelin sağ kanadının başlangıcı ile sol kanadı arasında farklılık gözle görülebilmektedir. Sağ kanadın başlangıcındaki girinti Semadirek adasında rüzgarın etkisini gösterir niteliktedir bir özelliktir.
Dünyanın en bilinen heykellerinden olan Nike için Louvre Müzesi proje başkanı Ludovic Laugier “heykelin Helenistik bir baş yapıt olmasının yanı sıra üzerinde yapılan restorasyon çalışmaları nedeniyle 19. yy’ın tarihsel sanat örneği olduğunu” söylemiştir.
Zafer Tanrıçası Nike’ın rölyefi Türkiye - Efes Antik Kentinde görülebilir. Heykelin bir elinde defne yaprağı diğer elinde palmiye dalı tutar biçimde betimlenmiştir.





NİKE’IN PAZARLAMA YÖNETİMİ
Bir markanın başarısı değişen ekonomik, sosyo-kültürel ve teknolojik koşullarına uyumu ile anlaşılabilir. Günümüzde bu değişime ayak uyduramayan şirketler bir bir yok olmaktadır. Bunun en önemli örneklerinin artık günümüzde web sitesi kullanmayan şirketlerin sayısal anlamda azalmasıyla oluştuğunu görüyoruz. Şüphesiz yalnızca web sitesi açmak yetmiyor. Bu siteyi sürekli güncel tutmak, online alışverişe imkan vermek, tüketicinin ürüne ulaşma sürecini kısaltarak, ürün sonrası hizmetlerine devam ederek, algılanan ve beklenen kalitenin bilincinde olarak, bu ve bunun gibi unsurlarla pazarlama karmasına şekil vererek daima güncellemeliyiz.

Günümüz tüketicilerinin vakitleri yok. Bu yüzden alışveriş sürelerini kısaltma yolunda giderek, daha çok çeşide aynı anda ulaşabilmek için İnternet ve sosyal medya kullanımını tercih ediyorlar.

İnternet ve sosyal medya kullanımının artmasını fırsat olarak algılayan ve dijital pazarlamanın ne kadar önemli olduğunu anlayan markalar, pazarlama stratejilerini dijital dünyaya uyarlayarak dijital dünyanın pazarlama fırsatlarını yakalamaya çalışmaktadırlar. Bunun en iyi örneklerinden birini efsanevi marka Nike'da görüyoruz. Etkili dijital pazarlama stratejileriyle tüketiciyle iletişime geçme konusunda başarı denildiğinde akla gelen en önemli örneklerden biri: Nike! Rakiplerini gerçekleştirdiği sosyal yarışmalar ve etkinliklerle geride bırakan Nike, birçok markaya ilham verecek çalışmalara imza atıyor.

Dijital kampanyaları ile geniş kitlelere ulaşan dünyanın ve en büyük spor giyim markalarından biri olan Nike; tüketicilerinin karşısına “Harekete Geç” sloganı ile çıkarak bir kampanya başlatmıştı. Tüketiciye ulaşırken; geleneksel ve dijital yöntemleri beraberinde ve muntazam biçimde kullanan Nike, yarattığı bu kampanya ile markayı etkili sonuçlara götürme yolunda ilerliyor. Nike markasının başarılı reklamlarının, ilginç sosyal yarışmalarının, tüketici ile iletişiminin sıradışılığı ve başarısı; Nike’ın büyük rakipleri dahil birçok markanın gerçekleştirmekte zorlandığı bir strateji izliyor.

Nike geleneksel reklam yöntemlerini kullanmaktan tamamen vazgeçmeden, geleneksel yöntemler ile dijital yöntemleri bir arada kullanmaktadır. Nike bir zamanlar Televizyon ve basılı reklamlara önemli ölçüde bütçe ayırır iken, son 5 yılda bu  bütçeyi azaltmasına rağmen, toplam pazarlama bütçesini artırdı.  Peki ama bu nasıl oldu?

Bunun en önemli nedeni, Nike’ın artık dijital pazarlamaya daha fazla önem verir hale gelmesidir.  Nike yeni pazarlama stratejisi ile interaktif öğeleri kullanarak tüketicilerin en çok zaman geçirdikleri alanda, yani sosyal medya da tüketicileri ile iletişime geçiyor. İnteraktif uygulamalar ile, daha büyük bir kitleye ulaşmaya çalışarak daha çok tüketicinin yakınında olmak istiyor Çünkü harçlığının bir kısmı ile Nike ürünleri alan bir genç, Televizyon reklamlarından ziyade online reklamları izliyor.

Nike tüketicileri ile sosyal medyada iletişime geçerek bir nevi akraba ilişkisi kurmaya çalışıyor. Örneği biraz açmak gerekir ise söyle düşünün; Bir ev alacaksak öncelikle akrabalarımız ya da dostlarımız arasından emlakçı olanlara sorarız çünkü yakınlarımız bizimle iletişim halindedir ve daha güvenilirdirler. Onların önerdiği, söylediği kişiler ya da markalar bizim için diğer markalara kıyasla hep bir adım öndedirler. Biz pazarlama uzmanları, bu reklam stratejisine ‘ağızdan-ağıza reklam’ adını veriyoruz. Bu, firmaya extra bir bütçe gerektirmeden, müşterinin memnuniyetinden doğan, son derece etkili bir pazarlama yöntemidir. Üstelik bedavadır! Ancak bunu başarabilmek adına öncelikle ürünü kullanan müşterilerde iyi bir intiba bırakmak gereklidir.

Günümüzde, reklam filmleri ve sosyal sorumluluk projelerinde ‘’ben senin yanındayım’’ mesajını veren markalar her geçen yıllık kar miktarlarındaki artışları övünerek ekonomi dergilerine açıklamaktadırlar.

İşte NİKE pazarlama başarısının sırrı bu; Müşteriye varlığını hissettirmek !
Müşterinin vakit geçirdiği sosyal medyada bulunmak !

Nike tartışmasız dünyanın en büyük spor markası. En yakın rakibi Adidas’dan %30 daha büyük.
Nike şirketin CEO’su Mark Parker öncülüğünde pazarlama stratejisi çok ciddi ölçüde değiştirilerek, dijital pazarlamaya odaklandı. Bu değişimin şirkete etkisi rakamlarla şu şekilde;
·         TV reklamları ve basılı materyal harcamaları %40 azaldı.
·         2011 senesinde pazarlama bütçesi tarihi rekorunu kırarak 2.4 milyar dolara ulaştı.
·         Geleneksel reklam mecralarının dışında 800 milyon dolardan fazla para harcadı.
·         Pazarlama ve reklam kampanyaları için Wiedden + Kennedy ile diğer ajansları ayrı ayrı kullandı.
·         2010 yılında şirket içerisinde Dijital Spor bölümü açıldı.
Nike bu dönüşümünde Steve Jobs’dan bir hayli etkilenmiş. CEO Mark Parker’ın söylediği şu cümle şirketi çok net olarak tanımlıyor. ‘’Nike + ile oyunun kuralları değişti.’’
2006 yılında müşterilerden gelen mobil talepleri üzerine Nike + geliştirildi. Apple ile ortaklaşa hayata geçirilen bu proje sayesinde ayrıca müşteri davranışlarını inceleme için de fırsat oldu. Şuan nikeplus.com adresinde 160 milyondan fazla aktif koşucu hesabı bulunmakta. 2011 yılında tüm hareketlerinizi kayıt altına alabileceğiniz Nike + Fullband piyasaya sürüldü.
Geleneksel reklam mecralarını dijitalle buluşturan uygulamalar konusunda ise Nike 30 dan fazla billboardda reklam filmlerinin üstünde Twitter postlarını gösteriyor.

Bunun yanı sıra Nike yüksek dozda motive edici pazarlama iletişimiyle de dikkat çekiyor. Nike’ın temel söylemi olan “Just Do It” i çoğumuz günlük hayatımızda yeri geldiğinde aktif bir şekilde kullanıyoruz, çünkü bu söylem o anki duygumuzu artık kendi dilimizde ifade etmek istemeyecek kadar güçlü bir anlam taşıyor.

Nike’da gözlemlenebilecek en önemli değişim ise; Artık alanında uluslararası düzeyde başarılı sporcuları, ulaşılmaz ikonlar şeklinde görmüyoruz. Bu sporcuların da markayla olan ilişkilerini öne sürerek, tüketiciyi etkileme dönemi de yavaş yavaş sona eriyor. Diğer uluslararası çaptaki spor markalar agresif biçimde rekabetçi kampanyalar yaparken, Nike; son kampanyalarıyla eğlenceli ve tüketiciye daha yumuşak bir şekilde dokunan bir iletişim yapmaya başlamıştır.  Son reklam filminde pazarlama iletişimi için kullandığı spor ikonlarını günlük hayatta spor yapmaya istekli kişilerin karşısına rahat ve espirili bir şekilde çıkartarak daha önce görece daha sert bir şekilde kullandığı söylemini, daha yumuşak ve espirili bir biçimde kullanmaya devam ediyor.

Bazı Nike reklam kampanyaları:

LiveStrong
Kampanya ABD’li eski yol bisikleti yarışçısı Lance Armstrong’un gündemden düşüşünden sonra etkisini yitirmiş olsa da, Nike’ın pazarlama kampanyaları arasında tüketicilerin de dâhil edildiği bir kampanya olması açısından iyi bir örnektir.

Kampanya Tour de France güzergahındaki yola çeşitli mesajların yazılması ile gerçekleşiyor. Lance Armstrong  LiveStrong kampanyası kapsamında kullanılmak üzere yola sarı tebeşir ile kişiselleştirilmiş metin ve çevrimiçi mesajları boyaması için bir “Chalkbot” programlandı.
Kampanyanın amacı yarışta yer alan bisikletçiler için umut, destek ve azim mesajlarının duyurulmasına destek olmaktı ve Chalkbot mesajı yazdıktan sonra yolun fotoğrafı, GPS konum bilgileri ile birlikte kullanıcıya iletildi.

Kampanya ayrıca Nike’ın LiveStrong koleksiyondan elde edilen kârdan Lance Armstrong Vakfı’na hayır için fon aktarmayı hedefledi.

Fuel Your Team
Nike, bu interaktif kampanyasını  Nike+ isimli şuan yaklaşık 6 milyon üyeye sahip olan kendi sosyal medya platformunda uyguladı.

2010 yılından bu yana Nike, dijital platformu Nike+ FuelBand bağlantısını kullanarak bir dizi eğitim ürünü geliştirdi. Kullanıcılar daha sonra NikeFuel puanı toplamaya, kendilerine hedefler belirlemeye ya da diğer kullanıcılarla rekabet etmeye başladı.

Nike, bu yılın başlarında gerçekleştirdiği Fuel Your Team isimli bir kampanya düzenledi ve bu kampanya ile kullanıcıların taraf olduğu kolej basketbol takımı için NikeFuel puanları kazanarak destek olmalarını sağladı.

The Change
Nike’ın yinelenen dünya çapındaki kampanyalarından bir başkası olan The Change (Şans), gençlere Nike Akademi’de 1 yıl boyunca bulunma fırsatı verdi. Kampanya 2010 yılında ilk olarak nikefootball.com olmak üzere; Facebook,  Twitter ve Youtube üzerinden 6 ay boyunca duyuruldu.

Katılımcılar toplamda 5.5 milyon fanı olan 17.000’den fazla Facebook sayfası açtı. Ayrıca kampanya süresince 2000 kullanıcı tarafından oluşturulan videolar ve 28.000 oyuncu gönderisi ile 3.4 milyon Youtube görüntülemesi elde etti.

Kazanan oyuncular Nike Akademi’de 1 yıl boyunca Premier League ve diğer büyük kulüplerin takımlara karşı oynama şansı elde etti.

Times Square Billboard
Bu mobil kampanyada Nike, Times Meydanı’na insanların kendi dizaynı olan Nike kimliklerini sunabilmeleri için interaktif bir reklam panosu yerleştirdi. Ekrandaki ayakkabıyı özelleştirmek isteyenler ekranda yazan telefon numarasını aradıktan sonra akıllı telefonlarının tuş takımını kullanarak ayakkabıları dizayn ettiler. Ardından ortaya çıkan tasarımı satın almak ya da duvar kağıdı olarak indirmek isteyenlere mesaj ile link gönderildi.

2009’da gerçekleşen kampanya için herhangi bir uygulama ya da yazılıma gerek yoktu. Akıllı telefon sahibi olan herkes kampanyaya katılarak kendi tarzını dev ekrana yansıtabilir. Videoda da görüldüğü gibi bazı katılımcılar bu konuda oldukça heyecanlıydı.

The Chosen
Nike’ın ilk olarak 2011 yılında uyguladığı kampanya başarısının ardından daha sonraki yıllarda da tekrarlandı. Sosyal medya üzerinden geleneksel reklama yoğunlaşan Nike, televizyondan 3 gün önce sosyal medyada 90 saniyelik bir video yayınladı.

Kampanya kapsamında Nike, paten ve snowboard ya da farklı alanlarda niş spora odaklanmış kişilerden sosyal medya üzerinden video göndermeleri istendi. Gelen videolar arasından seçilenlerin oluşturduğu reklam ise muhteşem.

Videoda bulunan sporcuların bir özelliği vardı. Amaçlandığı bunu deneyenler ve video gönderenler arasında sosyal medya ağlarında bir etkileşim oluştu. “The Choosen” yani seçilmiş bir yaşam tarzına sahip olan sporcular kazananları belirledi.

Kampanya Nike’ın niş spor ürünleri hakkında sosyal medyada etkileşim oluşturmasına başarılı bir örnektir.

Nike Grid
2010 yılında bu büyük spor markası Londra’da dev bir sanal gameboard haline dönüştü: Nike Grid.

Koşucuların rekabet edebileceği ve puan kazanabileceği kontrol noktaları oluşturuldu ve şehir çapında bir koşan topluluk oluşturuldu. Topluluğun sanal hız, dayanıklılık ve güç rozetleri bile vardı.

2010 yılının Mayıs ve Ekim ayları arasında Facebook üzerinden yürütülen kampanya Nike’ın dijital ve sosyal pazarlama ile gerçek dünya spor performansını birleştirme konusundaki ilk girişimleri arasında yer alıyor.

Kampanyaya 30.177 koşucu katılırken toplamda koşulan yol uzunluğu dünyanın yarıçapı kadar oldu.

Free Running
Nike, yeni koşu ayakkabılarını tanıtmak amacıyla Nike+ sosyal medya platformunu kullanarak koşucuların 2 mil mesafeyi en hızlı koştuğu zamanı belirleyebilecekleri bir sosyal kampanya başlattı.

Yarışmaya eğlence ve duygu katmak için orijinal bir karaoke şarkısı eklendi ve koşucuların koşarken bu şarkıyı söylemesi istendi. Seçilen şarkı “I would run to you” Shazam mobil uygulaması kullanılarak koşucular tarafından indirildi ve 2 dakikalık bir kısa film ile kampanya desteklendi.

Catch The Flash
Viyana’da insanları koşmaya teşvik etmek amacıyla gerçekleştirilen kampanyada insanlardan yansıtıcı koşucu ceketi giymiş olan koşucuları yakalamaları istendi. “Catch the Flash” yani “Flaşı Yakala” isimli kampanya için 50 koşucu, ceketleriyle şehir turuna çıktı. En çok koşucunun fotoğrafını çeken kişinin 10.000 Euro kazanacağının açıklandığı kampanya gece gerçekleşmesine rağmen oldukça rağbet gördü.

Kampanya aynı zamanda online oyun yoluyla Viyana dışından katılımcıları da kapsadı. Koşucular GPS ile takip edildi. Nike+ kullanıcılarına bu hızlı sanal karakterleri yakalayabilmeleri için hız konusunda ayrıcalık verildi. Ayrıca Avusturya Ulusal Futbol Takımı da kampanyaya online olarak katıldı ve Facebook’a da fotoğraflarını gönderdi.

Online oyunda katılımcılar ortalama 24 dakika kaldı. Fakat oyun kaç kişinin katıldığına dair bir bilgi bulunmuyor.

Ronaldinho
Nike’ın gerçekleştirdiği ilk viral kampanyalardan biri. Her viralde olduğu gibi bunda da videonun güzelliği sadeliğinden kaynaklanıyor.

Videoda Ronaldinho yeni Nike ayakkabıları giyerek marifetlerini sergiliyor. İnanılması zor hareketler sergileyen Ronaldinho’nun bu videosu tabiki sahte. Yine de video Youtube’da izlenme rekorları kırdı.

Tüketicileri kendi kampanyalarına dahil eden ve sosyal medya üzerinden dijital pazarlama stratejilerini başarılı bir şekilde kullanan Nike, etkileşim odaklı kampanyaları ile markalar için ilham verici örnekler oluşturmaya devam edecek gibi görünüyor.

Converse Nike’dan Esinlendi!

2001 yılında Nike 305 milyon dolara efsane markanın sahibi oldu. İlk iş olarak da fabrikasını Amerika’dan Asya’ya taşıdı. Bu zamana kadar yaptığı pazarlama aktivitelerinden farklı olan Nike'ın pazarlama stratejileri bizimde ülkemizde de çok net bir şekilde görüldüğü üzere Converse'i çok farklı yerlere taşıyarak marka imajını değiştirdi.
Eskiden spor dallarına göre pazarda kendini konumlandıran Converse Nike'ın pazarlama stratejileri sayesinde daha geniş kitlelere hitap etmeye başladı. Gençlerin örnek aldığı popüler kültür ikonlarını kullanarak gençlerin satın alma eğilimlerini kendine çevirdi. İlk olarak kendi ülkemizden de hatırlayabileceğimiz gibi daha az ama daha bağımlı gruplara yönelerek marjinal modeller kullandı.2008 yılında Converse'in 100. yılı şerefine gençlerin marjinal, asi ve efsane tanımının karşılığı olan Kurt Cobain'in imzasını taşıyan özel koleksiyon çıkarıldı. Tabi bu stratejisinde Converse'in geçmişinin de önemli faydası dokundu.Bunlara ek olarak yeni imajının ve bütçesinin faydasıyla farklı ilklerede imza attı. Örneği olmayan bir viral pazarlama kampanyasıyla birbirine bağlı tek sayfalık siteler açtı. Her sitede resim, video veya animasyon kullanarak marka bilinirliliği arttırdı.Bazıları sıkıcı bazılarında ise Converse e ait bir mesaj olmamasına rağmen başarılı bir kampanya gerçekleştirdiğine inanıyorum.

Nike Air Max 2014-15 Sonbahar Kış Modelleri
Nike Air Max 2014 AIR Superiority


87-90-95-97 yıllarında Nike’ın Air Max modelinin farklı versiyonlarının yaratıldığını görüyoruz. Nike Air Max 2014: Özellikle koşucular için geliştirilmiş olsa da rahatlığının yanı sıra göz alıcı renkleriyle herkesçe tercih edileceğe benziyor. Bu sezon spor ayakkabılar sonbaharın soluk renklerine inat yazdan daha da renkli modelleriyle satışa sunuldu. Yeşil, turuncu, mor, mavi ve pembenin en parlak tonlarıyla yeni sezona cıvıl cıvıl giren Nike Air Max 2014′ü vazgeçilmez hale getiren özelliği waffle tabanı. Ağırlığı daha dengeli dağıtan taban desteği ve havalandırma desteği sunan file üst yüzeyle birleştiğinde vazgeçilmez bir konfor sunan bu muhteşem ayakkabıyla hayli dikkat çekecek gibi görünüyor.

Nike Air Max Lunar1
İşte yeni sezondaki favori Air Max ayakkabımız. Orijinal Nike Air Max 1′den %28 daha hafif olan bu ayakkabı, serinin en yenilikçi üyesi. Nike Lunarlon taban teknolojisinden nasibini alarak klasik tasarıma yenilikçi bir dokunuş katan Nike Air Max Lunar1, satışa çıkar çıkmaz ciddi bir ilgi gördü. Dikişsiz üst yüzeyi sayesinde çok daha rahat ve esnek olan bu ayakkabıyı yalnızca spor yaparken değil, her an giymek keyif vereceğe benziyor!

Nike Air Max 90
Görünür Air tabanın atası olan Nike Air Max 90 ayakkabılar, aynı tasarım özelliklerini koruyarak yıllara meydan okuyor. Klasiklerden vazgeçmeyenler için… Nike Air Max 90′ın stoğa giren her modeli jet hızıyla tükeniyor.
                                                                                                                                                     
Nike Air Max Thea
Air Max ailesinin en genç üyelerinden olan Nike Air Max Thea, ince tasarımı ve muhteşem renkleriyle kadınların aklını başından almaya devam ediyor. Yeni sezonda yeni renkleriyle aklınıza sızacak Air Max Thea, hafifliği kadar kolay kombinlenebilen modeliyle de favorilerimiz arasına girmeyi başarıyor. Air Max Thea renkleri arasından seçim yapmak oldukça zor.

Nike Air Max  Essential
2014-2015 Sonbahar Kış sezonunda sizi bekleyen Nike Air Max 1 Essential, serinin yıllara meydan okuyan modellerinden. Klasik görünümünden taviz vermeyen ayakkabının renk seçenekleri ise günlük yaşantınızda kolayca kullanabileceğiniz türden.
                  

Dolabından çıkan herhangi büyük bir sporcu Nike’ın sponsorlu sporcular takımında başlangıç pozisyonunu alabilir. Bloomberg’in haberine göre, 2011’de Rick Welts Golden State Warriors’ın başkanı olmadan önce, Nike Welts’ten büyük ABD takımlarının açıkça ilk eşcinsel sporcusu olmayı düşünenlere şirketin onun destekçisi olacağı mesajını iletmesini istedi.

Welts Bloomberg’e şunları söyledi, “Bunu yapan oyuncu, masaya konulacak ek olanaklara şaşıracak.” Görünen o ki Nike, önümüzdeki yıllarda da bizleri şaşırtmaya devam edecek, LGBT’lere bu desteğiyle eşcinsellerden de tam puan alacak gibi görünüyor. Kaynak:http://www.businessweek.com/articles/2013-04-12/nikes-big-gay-marketing-coup


Sevgili hocamız sayın; Prof. Dr Fatma Asuman YALÇIN'a sevgilerimle,

25 Kasım 2014 Salı

'Tick Tock Boom' ziyareti

Değerli Okuyucular:

Bugün sevgili hocamız Yar. Doç. Dr Başak Değerli ile birlikte Gayrettepe'de bulunan, Tick Tock Boom adlı ajanstaydık. Ajansla ve aldığımız faydalı eğitimle alakalı kritiklerime geçmeden önce bize bu kadar güzel bir eğitim sunan başta Değerli hocamıza sonra, Cem Çınlar'a ve Emrah Adıtatar'a tüm sınıfımız adına teşekkür etmek istiyorum. Hepimiz için çok yararlı oldu.





Öncelikle; Tick Tock Boom adını daha önce duymadığımı söylemeliyim. Bilirsiniz, bazı ajanslar vardır, referanslarıyla gündeme gelmektense, kendileri bir referans olmayı tercih ederler. Tick Tock Boom, Cem Çınlar'ın da ifade ettiği gibi böyle bir ajans. Hali hazırda yürüttükleri iki yüz elli ye yakın projeden hiç birinin adını vermek istememelerini etik buldum. Çünkü rekabetçi bir piyasa bu ve yaptıkları iş gerçekten zor. 


Tick Tock Boom nasıl bir ajans? Bu sorunun cevabını öncelikle hoşgörülü, disiplinli, sıkı çalışan, gündemi yakından takip eden, şirket içi bilgileri paylaşmak istemediklerinden yola çıkarak, müşteri gizliliğini ön planda tutan bir ajans olarak cevaplamak sanırım doğru olacaktır. Açıkçası benim bir firmam olsa, günümüz koşullarında sosyal medya, internet, dijital medya bu kadar kullanım oranına sahip iken bu ajansa güvenir ve sosyal hesaplarımı takip etmeleri için anlaşabilirdim. Bende uyandıkları izlenim işlerini ciddiye aldıkları yönünde. Öyle ki; her firmayla anlaşmak yerine kendilerinin de dürüstlüğüne, doğruluklarına inandıkları müşteri ihtiyaçlarına cevap vermeyi hedefleyen, ciddi firmalarla anlaştıkları izlenimini uyandırdılar. Bu yüzden herhangi bir ajanstan ayrılan çok ciddi farkları olduğunu söylemeliyim.
Bunun dışında oldukça hoşgörülü, mütevazi ve eğitimciler. Cem bey ve Emrah bey konuşurken sınıf ortamımızdan çokta farklı hissetmediğimi söylemeliyim. Eminim ki, kendi çalışanlarına karşı da bu derece hassas ve titiz davranıyorlardır. 



Tick Tock Boom'un sitesini incelediğinizde, 'Hakkımızda' bölümünde karşınıza çıkan:  Türkiye’nin ilk Dijital PR ve Online İtibar Yönetimi Ajansı olarak 2009 yılında kurulmuştur. Boom, müşterilerinin dijital dünyanın sunduğu fırsatlardan maksimum şekilde fayda sağlaması için çalışır. Her biri kendi kategorisinde uzman, dijital dünya bağımlısı ve yaratıcı Tick Tock Boom ekibi, hizmet verdiği firmalar için en uygun kurguda online marka stratejileri belirler, bunları son teknoloji ve trendlerle harmanlayarak hayata geçirir.Kurumsal kimliğinize uygun şekilde dijital ortamda var olmanız kadar, mevcut ve potansiyel hedef kitleniz tarafından da ulaşılabilir olmanızı amaç edinen Tick Tock Boom, dijital iletişim ve pazarlamaya yönelik verdiği hizmetlerle markanıza değer katar. (Kaynak:http://www.ttboom.com/hakkimizda/)

Ayrıca Tick Tock Boom'un “%100 güvenilir olma” prensibine sıkı sıkıya bağlı kaldığına daha önce de değindiğim gibi, ciddiyetle ve disiplinli çalıştıklarından da bahsetmiştim. Bunlar günümüz rekabet dünyasında son derece önemli özellikler. Sıf bunlar için dahi tebrik edilmeyi hak ettiklerini eklemem gerekir.

Tick Tock Boom kendi sistemlerini kurmuş bir ajans. Bugün BoomSonar sisteminden bahsedildi ve açıkçası Türkiye'de beni böylesine şaşırtan ve gururlandıran bir ajansla daha önce karşılaşmamıştım. Boom Sonar sistemine kısaca değinirsek; BoomSonar markanız, yönetici ve rakipleriniz ile ilgili Türkçe ve İngilizce 1 milyonun üzerinde site ve sosyal ağ içerisinde eş zamanlı arama yapmanıza olanak sağlayan Türkiye’nin ilk ve en geniş kapsamlı, eş zamanlı arama motoru ve internet & sosyal medya takip, raporlama ve analiz programı. Yeni ürünleri BoomSonar Suite ile birlikte bu özellikler geliştirilmişler ve platforma sosyal medya takip, raporlama ve analiz dışında sosyal medya hesap yönetimionline itibar yönetimi, anlık bildirim ve bunun gibi çok sosyal medyaya yönelik araçlar eklenmişler. Kısacası artık herşey daha şeffaf ve takip edilmesi daha kolay. Sosyal mecrada yazdığımız ya da paylaştığımız hiçbir şey kaybolmuyor! Çünkü onları dahi görebiliyorlar. 

Bu sistemin faydaları saymakla bitmez, bir firma için biçilmiş kaftan! Hakkında kim ne söylüyor, kim neyden şikayet ediyor, genel algı ne yönde gibi soruların cevapları rahatlıkla bulunabiliyor. Üstüne üstük Tick Tock Boom 'Online itibar yönetimi' konusunda da bu firmaya danışmaklık hizmeti verebiliyor. Bu konuyla alakalı bir kaç firma örneği verildi ancak ben de gizlilik gereği burada paylaşmayı düşünmüyorum:)

Bir firmanız var, sosyal medyada bir kampanya yapmayı düşünüyorsunuz ancak bunu nasıl oluşturmanız gerektiğini bilmiyorsunuz ya da bunun için doğru zamanı kestiremiyorsunuz. Yeni ürün tanıttınız ancak ne zaman bunun için bir algı yaratmaya başlamalısınız? Veya kafanız tamamen karışık, firmanızın genel algısını merak ediyor ve günümüz koşullarında dijital medyanın öneminin de farkındasınız... Bütün bu karmaşıklığa Tick Tock Boom ışık tutuyor diyebilirim. Günümzüde; firmanız için atılan bir twiti takip etmek yeterli olmuyor bunun neden atıldığını o anki piyasa koşullarını, yenilikleri, firmanın servis ağlarında problemleri, her türlü eksiği görebiliyorsunuz ve evet Tick Tock Boom size bütün bu karmaşıklık içinde yardımcı olabiliyor. Size de sadece firmanız için yeni ürün geliştirmek, toplantılar yapmak ve günlük iş akışlarına dair olgular kalıyor. Böyle bir itibar yönetimi söz konusuyken, insanın hemen bir firma açıp bu hizmeti alası geliyor:)

Tick Tock Boom ile ilgili söylenecek çok şey var... Ancak bunları da sitelerinden görebilirsiniz. http://www.ttboom.com/ Ben, almış olduğumuz iki saatlik eğitime dair bir şeyler paylaşmak istedim. Sınıfımızdan bazı arkadaşlar bugün gelemediler. Açıkçası onlar için üzüldüğümü söylemeliyim. Bugün mesai saatleri bitmelerine karşın bize bu güzel bilgileri veren sevgili. Cem Çınlar'a ve Emrah Adıtatar'a ve bu eğitimi planlayan güzel hocamız Başak Değerli'ye çok teşekkür ederiz.  

Tüm sınıf arkadaşlarım adına teşekkürlerimi sunuyorum. Tekrar bir araya gelmek dileği ile:

Eda Demirden

14 Kasım 2014 Cuma

Ürün çeşitliliği değil, Ürün kalitesi

Herkesin de bildiği gibi, pazarlama anlayışı gelişen teknoloji, ürün ile kullanıcı arasındaki bağın yavaş yavaş incelmesine neden olmuştur. Bu sayede kişiler aracı kurumlara ihtiyaçları olmadan internetten ihtiyaç duydukları ürünü satın alabilmektedirler.

Aracı kurumların göreli olarak ortadan kalmış olması şüphesiz ürün maliyetlerinin düşmesine neden olmuştur. Bu sayede düşen maliyetler üretime yansımış ve üretim kapasitesini de dolaylı yoldan arttırmıştır. Her şey elimizin altında olduğu için seçim yapabilmek zorlaşmıştır. Bunca ürün arasından aslında telefonunuz için hangi kılıfın daha yakışır olduğunu, üstünüze giyeceğiniz montun 1cm daha kısa olup olmaması ya da acaba saçlarınızı x, y, z, q kuaförlerinden hangisine yaptırmak istediğimizi düşünür hale geldiğimiz söylenebilir.

Bir süredir kişisel gözlemlerim, seçim yapmakta zorlanan ne kadar çok insan olduğu yönünde çünkü özellikle Instagram'da satış yapan bir çok hesapta koyulan ürün fotoğraflarının altında yazan yorumlara göz gezdirdiğim zaman kişilerin ''-Acaba bunu mu alsam?'' ''-Aslında bu da güzelmiş.'' ''-Çok kararsız kaldım, bu da güzel aslında.'' benzeri yorumlarına rastlamaktayım. Bu konuda satıcılar da ellerindeki modelleri koymanın, daha çok seçenek ortaya çıkartmanın daha prestijli bir şey olduğunu düşünmektedirler. Aslına bakarsanız bir çok kişi zaten böyle düşünür. Ellerinde daha çok model olması için de çabalamaya devam eder.

Şimdi işin aslına gelelim. Aslında yukarıda bahsedilen 'ürün çeşitliliği' kısmı doğru mudur? Yapılmalı mıdır? Bu çeşitlilik şirkete fayda sağlar mı? Bizi karlı hale getirebilir mi? Bütün bu soruların cevapları malesef tam manasıyla 'Evet' değildir.

Bir şirketin ürün çeşitliliği yaratması güzeldir. Elbette bu müşteri açısından olumlu karşılanır. Daha çok ilgi çeker, müşteri çeşitliliğini arttırır. Ancak bunu spesifik olarak düşündüğümüzde; Örneğin. 10 tane ürün satışının daha az sancılı olacağını 50 tane ürün satmaktansa bu ürünlerin takibinin serisinin (xs, s, m, l, xl) daha kolay bulundurulabileceğini, en önemlisi de 'Marka Yaratma' konusunda daha başarılı sonuçlar yaratabileceğini söylemek mümkündür. Bunu şu şekilde açıklayabiliriz. Bir giyim firmasından bahsediyorsak, marka olmuş bir ürünü ele almalıyız. Örneğin: Diesel. Diesel'in mağazalarından birine girdiğiniz zaman içeride tonlarca ürün görmezsiniz. O dönem için gözde olan bir kaç model arasından seçim yapmanız istenir ve bu yapacağız seçimin 'Aaa Ayşe'de de bundan var' şeklinde düşününce genellikle sizi rahatsız etmeyeceğini söylemek zannederim doğru olacaktır. O markayı giymek, o ürünü üstünüzde taşımak artık bir imaj göstergesidir. Başkalarında olup, olmaması sizi çok ta bağlamayacaktır.

Başka bir örnekten bahsedecek olursak gıda sektöründen bahsedelim. Örneğin: Red Bull... Daha bir kaç gün önce okul ödevim için uğraşıp, ortaya çıkardığım özellikleriyle piyasada 100milyon dolar eşiğini 9 yılda aşmayı başaran ilk firma. Red Bull'un kaç tane ürünü var? Cevap belli. Sadece 5 tane...
Burada da görmüş olduğunuz gibi, bugün yaptığı bir çok sponsorluk faaliyetiyle herkesin hayranlıkta baktığı Red Bull'un yalnızca 5 adet ürünü olması, satış yapmasına engel olmuyor. Ürün çeşitliliği her zaman işe yaramıyor. Eğer gerçekten marka olmayı başarabilmişseniz, diğer insanların da elinde birer kutu Red Bull olması sizi rahatsız etmekten ziyade mutlu eder. 

Chanel parfüm kullanan birinin yanında kendinizi rahatsız mı hissettiniz? Siz aynı parfümü kullanırken, başkasının da aynı seçimi yapması sizi demoralize mi etti? Yoksa onore mi etti?

Sonuç olarak; Bazı markalar vardır. BMW gibi, Swatch gibi.. Ki bu saydığımız bir çok markanın segmenti birbirlerinden oldukça farklıdır. Şunu söylememız gerekir ki, ürün çeşitliliğinden çok, ürün kalitesine önem verilmesi gerekmektedir. Ancak günümüz küreselleşen dünyasında bu pekte mümkün olamamaktadır. Çünkü: İnsan ihtiyaçları sonsuz, kaynaklar sınırlıdır. Ancak belki de 'marka olmanın sırrı' insanlara ne istediklerini sormaktansa, onların hiçte ihtiyaç duymadıkları bir ürünü, sanki, ihtiyaçları varmış gibi satmaktır. Bu satışı yapabilen kişiler kendilerine; 'Pazarlama Uzmanı' pozisyonunu uygun görebilirler. Aksi halde etrafımızda yoğun bir 'Pazarlama Uzmanı, Pazarlama Müdürü, Pazarlama x, y, z'si Kirliliği' olduğunu düşünüyorum. 

Dileğim; Bir an önce etrafımızdaki bu 'Pazarlama Kirliliğinin' temizlenmesi yönündedir. Oturdukları koltuktan kalkmayı bilmeyen, eğitimsiz, hayatı sadece sayısal verilerden gören, 'SAHTE PAZARLAMA UZMANLARI' sayesinde Türkiye'nin gelişmesinin önüne set koyulmasından son derece rahatsızım. Umuyorum ki; Bu kişiler Y Nesli'nin yakında onları koltuklarından edeceklerinin farkındadır.



Etiketler

2015 2016 4 saniye 7 unsur 7p affetmek Agresif stratejiler Ağızdan ağıza pazarlama Algı Algı yönetmek Alışveriş Alışveriş Merkezleri America Amerika Amerika nasıl Amerika oldu? Anadolu Efes analiz Anı yaşamak Apple Araştırma hedefi Araştırma Problemi araştırmak Araştırmanın künyesi Araştırmanın özeti Avusturalya Ayakkabı B2b Bağımlılık Bağlılık Bait bakmak Başak Değerli Başarı başarılı olmak Başarmak Berke Civan Berliner Bilgi bombardımanı Blog blogger BP Bu Tarz Benim Business Bütçe Bütünleşik pazarlama Bütünleşik Pazarlama İletişimi büyük etkiler bırakmak Cam ambalajlar Cam şişe Cem Çınlar CEO cesaret Ciddiyet ve disiplin Coca Cola content content marketing CRM CV çalışma hayatı Çevre Çevre kirliliği Çiçek çerçevesi Çocuk çözüm Çözüm üretmek Dağıtım Yar Doç Dr Selda ENE Daha güzel bir dünya Değer değişim deney Deneyim denge dengeli olmak Depresyon depresyonla başa çıkma Dersler digital dijital Dijital kampanya Dijital pazarlama Dijital pazarlamanın 5 temel taşı diş sağlığı duygu duygusal liderler Dünya Dünyanın en büyük markaları dürtü düşünür düzen Eleştiri Eminönü Empati Erdem Erdemli olmak Esir Eş zamanlı arama motoru Facebook fark fark yaratmak farklı olmak Farklılaşma Fayda Ferrari filickr Fiyat Formüller geçim Geneleneksel iletişim araçları Georgii Frantsevich Gouse Gerilla pazarlama Girişimci Giyim Google görmek Gurmania güçlü olmak Güven Güvenilirlik güzen Halil Erdoğmuş Hayal Hayatı kolaylaştırmak haz Hedef belirlemek Hitmet üreten hizmet Hoşgörü huzur IK Instagram içerik İçerik İçerik Moderatörü içerik pazarlaması ikna iknanın psikolojisi iletişim İletişim İletişim kirliliği ilham İlham İlişkiler imaj inanç indirim indirim yapmak indirimsiz markalar inovasyon İnovatif insan internet ipana İsim İsim hatırlayamama İsmi neydi? İstek istemek iş hayatı İşaret itibar iyilik izlenim jest kampanya kar etmek Karar karar almak Kares AVM karmaşa Kendimizi ifade etmek Kendini beğenmişlik Kevin Hogan kişilik Kitle KONUM KONUM TABANLI PAZARLAMA Konumlandırma Kuramsal Çerçeve Kurumsal yönetici küçük harf Kültür Lacoste Lc Waikiki leader lider LinkedIn Liste Listelemek Makale eleştirisi Maliyet Marka marka bilinirliliği marka değeri marka imajı marka inşası marka kişiliği Marka kültürü Marka Nedir? marka sadakati marka yaratmak Marka yönetimi Markalar markalarda bog kullanımı Marlboro Marmara Üniversitesi maske Medyada yer almanın artan maliyeti Medyanın çeşitlenmesi merak merak etmek Microsoft mimik Motive edici pazarlama msel pazarlama Mutlu olmak mutlu olmanın koşulları Mutlu olmanın yolları muzaffer şerif mücadele Müşteri müşteri ilişkileri Müşteri İlişkileri Müşteri İlişkileri Yönetimi müşteri memnuniyeti müşteri sadakati müşteri şikayetleri müşteriler Nasıl başarılı olunur Nestle Nike olumlu düşünmek Onedio Onel AVM Operasyonel pazarlama Ödev Ödevler ön yargı Önem ÖNERİM Özellikler Para para kazanmak Parekendeci Pazar Pazara uyum Pazarlama Pazarlama Araştırmaları Pazarlama Karması Pazarlama Kirliliği Pazarlama noktaları Pazarlama okuyanlar Pazarlama uzmanı Pazarlamanın P'leri people physical evidance Pinterest Place Plain pack Plastik atıklar PR Prestij Price Proaktif process Product Prof Dr Ahmet Ercan GEGEZ Prof Dr Fatma Müge ARSLAN Prof Dr Mert UYDACI Promotion psikoloji Radyo Rakip Red Bull rekabet Reklam Reklam ajansı Reklam Müziği Reklam önerisi Risk robert bosch Rus Rus kültürü Rusya Rusya pazarı sadakat sadık müşteri sağlık Samsung saniye Satış Satış temsilcisi Saygı Selfie Sembol Sevgi Sınavlar Sigara Simge Simple simülasyon Sistem sorulama sosyal sosyal girişimci Sosyal Medya Sosyal Medya Esiri Sosyal medya kampanyası taslakları Sosyal paylaşım Spor Starbucks Stiletto Strateji Stratejik pazarlama şans şansa inanmak şikayet şikayet yönetimi Şişe Şişeler takit etmek taklitçilik Tarihçe Tarz Tasarım Tatlı tatmin Televizyon Televizyon Reklamları Terim Tick Tock Boom Toptancı TREND tumblr Tutundurma tutundurma karması Tüketici Twitter uslup Ücret Üniversite Ünlü olmak Ürün Ürün çeşitliliği Ürün kalitesi Ürün yönetimi üyeler Vazgeçmek Vestel WOM Word of mouth Y nesli yaşam Yeni medya Yeni ürün geliştirme yeni yıl Yerli malı yorum yorum pazarlama yorumlar yönetici yönetmek Zafer Tanrıçası Zaman Zenginlik Ziyaret Ziyaretçiler