''Giden midir terkeden, yoksa kalan mı?''
Şair der ki; ''Kalan gidenin gitmesine ses çıkarmıyorsa, çoktan terketmiştir..''
Şair der ki; ''Kalan gidenin gitmesine ses çıkarmıyorsa, çoktan terketmiştir..''
Nicanor Parra
Aklımızın ermeye başladığı daha ilk anlardan itibaren ebeveynlerimiz, çevremiz, arkadaşlarımız tarafından hep güdülendik. Bu güdülenme 'zorluklarla mücadele etmelisin', 'pes etme', 'sen güçlüsün' şeklinde oldu kimi zaman. Bazen de koroda şarkı söyledik, okulun takımına girdik, tiyatro oynadık... Annemizin dolu dolu gözlerle bizi izlediğini gördük, heyecanlandık. ''Devam et, sen yapabilirsin'' dendi. Yaptık. Belkide o kadar şanslı değildik... Annemiz ya da babamız yoktu yanımızda. Yine de pes etmedik. Çünkü insan doğasında pes etmemek vardır. Mücadele etmemiz gerektiği öğretilmiştir bizlere hep.
Karşımıza imkansız şeyler çıksa bile durmadık, denedik. Sanki daha iyisini, daha güzelini yaparsam, daha fazla çalışırsam olur diye hissettik hep. Olmamasını hep bir nedene bağladık. Tahmin edin hangi nedene? Tabi ki: ''Yeterince çalışamadım, yeterince istememişim demekki, aman boşver zaten istemiyordum..'' Kendinizi kandırmayın. Bir şekilde kendimizi haklı çıkarmanın binbir yolu vardı çünkü.
Pes etmek, vazgeçmek, tutum değiştirmek başarısızlıktır sandık bir çoğumuz. Sanki biz birden vazgeçsek, başarısız olacaktık. Aklımızda bir super kadın ya da super adam vardı belkide. Biliyorduk ki, onlar vazgeçmezdi. Onlar kararlarının arkadasın dururdu. Ancak gerçekten de böyle miydi acaba? Herkes mükemmel olmak zorunda mıydı? Denemek, başarısız olmak zaten doğal şeyler değil miydi.. ''Asla vazgeçmemek'' olgusu ne kadar realist bir düşünceydi? Mantıklı mıydı?
Bu sorunların cevapları belliydi. Bunca zaman kendimizi kandırdığımızın bilincine varan kişilerden biri olarak yazıyorum bu yazıyı. Vazgeçmek başarısızlık değildir. Aksine; İleride olabilecek problemleri öngörüp, stratejik davranabilmek, beklentilerin bilincinde olmak, hata yapmaktan korkmamak, kendine güvenmek gibi pek çok olumlu özellik sebebiyle gerçekleşir. Bu; İster eş, ister iş, ister oturduğunuz yer, isterse okul değişikliği olsun. Bu ve bunun gibi yapılacak pek çok değişiklikte aynı şey geçerlidir.
Bazen o işin yürümeyeceğini, devam edemeyeceğini kabullenmeli, geleceği öngörmeye çalışmalısınız. Doğru olan budur. Gerçekçi olmak hiçbir zaman size zarar sağlamaz. Bazı insanlarda görülen yoğun biçimde duygusallık, melankoli, mutsuzluk, hayalperestlik gibi düşüncelerden uzaklaşmalı hayata tam da olduğu gibi bakmayı öğrenmelisiniz. Ne kadar hayal kurarsak kuralım, o kapının dışında her şey tüm gerçekliğiyle devam ediyor olacaktır. Bunu hayalleriniz değiştirmez. Bütün bu belirttiğimiz şeyler 'karamsarlık' değil, tamamiyle 'salt gerçeklik'tir.
Bazen kabul etmek ve vazgeçmek gereklidir. Değişimden korkmayın.
Peki ne zaman? Ne zaman terk etmelisiniz? Ne zaman vazgeçmelisiniz? İşte bu nokta, herkesin merakla kendine kendine sorup, düşündüğü noktadır. Bir çoğumuz bu zamana karar vermekte oldukça zorluk çekiyoruz. Ne de olsa sonuna kadar mücadele edip, asla vazgeçmememiz konusunda güdülendik durduk hep. Nasıl bu kararı alacağız? Gerçekten de yararsız, hatta ve hatta zarar veren bir alışkanlıktan nasıl kurtulacağız? Bu belli ki, bize, ailemize, arkadaşlarımıza, işimize, markamıza, şirketimize zarar veriyor. Buna rağmen zorlanıyoruz.
Kendisini yaptığı işte yeterince ifade edemeyen, donanımını kullanamayan, hayal ettiği noktada olmayan insanlar olarak bu soruyu pek çok kişi kendisine soruyor. Bu, genişletilmiş markamızın altında bulunan bir ürünü öldürmek içinde geçerlidir. Evet. Ürünler ölür, tıpkı insanalar gibi. Ürün yaşam eğrisi söz konusudur. Ürünler doğar, büyür, doygunluğa ulaşır ve ölürler. Tıpkı talep gibi. Bir toplumun bir markaya ya da ürüne karşı talebi de aynen böyledir. Zaman geçtikçe bunu fark edersiniz. Kendisini yenileyemeyen, alt markaları olmayan, markasına fayda sağlayamamış her ürün ölür.
Vazgemeyi bilememek bir çoğumuzun yaşadığı bir hadisedir. İlişkiler, işler, markalar, evlilikler... Bu konuyu pek çok başlık altında toplayabiliriz. Zamanı gelince vazgeçmesini bilmek gerekir. Bunun için beklemek, şekilden de anlaşılacağı üzere mantıksız olacaktır.
Bu hadise, sadece kendisine karşı özgüveni olmayan kişilerce değil, pek çoğumzu tarafından pek çok farklı konuda yaşanabilir. Kendimize engel olmayı ve kendimizi kandırmayı bir yana bırakıp her konuda profesyonel bir yaklaşım içerisinde olmak bizleri başarıya götüren en önemli etmen olarak karşımıza çıkmaktadır. Bitirme kararı versek bile iş uygulamaya geldiğinde yine de etkisiz eleman olabiliyoruz. Bu duruma düşmemek adına kararımızın arkadasında durmak. Kendi kendimize bunun nedenlerini sıramak belki de değişim ve yenilenme için atılacak en büyük adımdır. Mazeret ve devam etmek adına yeni gerekçeler bulmak durumu zorlaştırıp bizleri bir kısırdöngü içine hapsetmekten başka bir işe yaramayacaktır.
Gerçekten de ömrünü tamamlamış o ürüne ihtiyaç duyuyor musunuz? Yoksa o ürüne ayıracağınız bütçeyi, daha büyük hasılat yapan, daha büyük satış rakamları elde etmiş yeni bir ürüne ayırsanız, daha büyük karlar sizi beklemiyor mu? Bu stratejik karar için daha ne kadar beklemelisiniz. Unutmayın ki; özellikle büyük ölçekli şirketlerde bir ürüne yapılan yatırım ciddi boyutlara ulaşabiliyor. Bazen de sonunu düşünmek gerekiyor. Ne de olsa; Sonunu düşünmeyen, kahraman olamaz. Belki de kahramanlığı ve süper kadın-erkek olmayı bu noktada yeniden tasarlamalıyız. İnovatif olun. İnovatif olmayan markalar, ürünler, şirketler, gerilemeye ve hatta tutunamamaya mahkumdurlar.
Sanatçının dediği gibi: ''Bir yağmurun içinde ateş böceği misali gönlün yanıp sönmesidir bazen.Anlayan olmadığından mücadelesinden vazgeçmiştir,anlayan olacağı umuduyla baş koyduğu savaştan.''
Eğer risk almadan başarıyı yakalamıyorsak, vazgeçmek, aslında risk almaktır. Tek alternatif konusunda direnmek sizin zihninizi tek bir konuda düşünmeye zorlar. Bazen potansiyelinizi keşfedemezsiniz. Kendinizi alışkanlıklarınız çerçevesinde yaşamaya zorlarsınız. Ancak bu kendi kendimize yaptığımız en büyük zulümdür. Bazen en cesurca kararı verip, kendimizi alışkanlıklarımızdan kurtarmamız gerekmektedir. Ancak kendimizi keşfetmemiz, aslında ne istediğimizi bulmamız bu şekilde mümkün olmaktadır. Bu yüzdendir ki, 3. sınıfında üniversiteyi terk edip, başka bölümler okumaya başlayan öğrenciler var. Aslına bakarsanız bu zamanın değerini bizlere bir kez daha hatırlatıyor. Gerçekten istemediğiniz bir bölüm olmadığını anlamak ve o anda vazgeçmek için uzun bir zaman değil mi? Dediğimiz gibi zaman bizim aleyhimize işliyor. Harekete geçmek için ne bekliyoruz ki?
Üç yıl o kadar da uzun bir süre değildir. Bölümünü bırakıp, yeni bir bölüm okumaya karar veren öğrenci için asıl 'başarısızlık' hayatı boyunca terk ettiği bölümü okumaya devam ettiği için yaşayabileceği hayal kırıklığı ve mutsuzluk olacaktı. Ancak o bunun önüne geçerek bir karar aldı ve vazgeçmeyi bildi. Onlarca yıl beklemenin kimseye bir faydası olmayacaktır.
Eğer hali hazırda yürümeyen bir ilişkiniz var ise, neyi bekliyorsunuz? Kendinize nasıl mazeretler buluyorsunuz? Kendinizi ve çevrenizdekileri kandırıyorsunuz. Yapmayın. Bu genç üniversiteli kadar bile kendinize şans vermiyor olabilirsiniz. Vazgeçmemekle hem kendinize, hem çevrenizdekilere acı vermiş oluyorsunuz. Alışkanlıklarınızdan kendinizi kurtarabilir ve daha berrak bir düşünce biçimine kavuşabilirsiniz.
Riski alabildiğiniz an özgürleşirsiniz. O an kendiniz için bir şeyler yapmaya başlarsınız. Tazelenirsiniz. Daha özgür bir düşünce biçimine kavuşursunuz.
Karayı gözden kaybetmeyi göze alamayan, yeni yerler keşfedemez!
Tek alternatifte direnmek daima size zaman kaybettirir. Olmayacak bir şey konsusunda ne kadar çok ısrar ediyorsunuz.. Bunu yapmayın. Ne iş, ne okul, ne ilişki be de iş hayatı.. Alternatif yaratın. Başarılı iş adamlarının, başarılı şirketlerin sırrı budur. Kendilerine daima alternatif ayaratırlar. Sizce Facebook'un kurusucu Mark Zuckerberg'in Twitter'ı satın alması bir tesadüf müydü? Hayır. Elbette değildi. Biz buna 'geleceği öngörmek' diyoruz. Siz inovatif olmak, kendine güvenmek, risk almak, opsiyon yaratmak deyin. Hepsi aynı kapıya çıkıyor.
Başka alternatifler sandığınızdan daha fazla yarar sağlayabilir. Ölmek üzere olan ürününüzün üzerinde daha fazla harcama yapmak ve yatırım girişimleri yerine niçin yurt dışına açılmıyorsunuz? 'Bir ürün bulur voleyi vururum' yerinei bambaşka bir sektöre girmek sizi niçin bu kadar korkutuyor. Hayata bir defa geliyoruz. Değişimden korkmayın. Riski sevin. Ancak hayatınızı riske atmayın. Her zaman inovatif olun, ama eğitimini almadığınız bir işi yönetmeyin. Günümüzde bu yanlışa bir çok iş adamı malesef düşüyor.
Tahmin edelim: Alışılmış rahatlığınızdan, kurulu düzeninizden ve daha pek çok sebepten dolayı vazgeçmiyorsunuz. Ne de olsa mevcudu yönetebiliyorsunuz. Ancak değişimden sonra da etkinliğinizi devam ettirebileceğiniz konusunda kafanızda oldukça fazla soru işareti barındırıyorsunuz. Vazgeçmeyi 'zayıflık' olarak algılıyor, zaman içinde korktuğunuz durumdan daha da kötü bir duruma girmeye başlıyorsunuz. Vazgeçmeyi 'yenilgi' biçiminde algılayıp, harekete geçmek konusunda sıkıntı yaşıyorsunuz. Belki de inançlarınız, büyüdüğünüz toplum, aldığınız eğitim, yetiştirilme tarzınız gibi bir çok etmenden dolayı bir ilişkiyi bitirmek size suç, günah, kötü, başarısızlık, yenilgi gibi tutumlar ile eşleştirildi. Ya da korkuyorsunuz. Açık bir biçimde, yalnızlaşmaktan, başarısız gibi algılanmaktan korkuyorsunuz. Vazgeçmeniz gereken şeye karşı daha fazla bağımlı bir hale geliyorsunuz. Açıkça söylemek gerekirse; Siz ciddi anlamda bir kısır döngü içerisinde, vazgeçmeniz gereken olguya karşı hastalıklı bir tutum sergiliyorsunuz. Bu tutumdan bir an evvel kurtulmalısınız.
Değişime direnmek yerine, değişimi başlatan kişi olun. Kuralları siz koyun. Uzlaşmacı ve inovatif davranın. Stratejiyi hayatınızdan çıkarmayın. İnsanalrı kırmayın. Kendiniz için iyisini, güzelini, mantıklısını isteyin. Kendinizi sevin ki, diğer insanalr da sizi sevsinler. Savaşmadan, kazanıp kazanmayacağınızı nasıl bilebilirsiniz?
Nasıl karar alacağız?
“Allah’ım bana değiştiremeyeceğim şeyleri kabullenmem için sabır; değiştirebileceğim şeyleri değiştirebilmem için cesaret ve bu iki durumu birbirinden ayırt edebilmem için bilgelik ver.” Cesaret ve bilgelik... Bu noktalara dikkat etmeliyiz.
Son olarak şunu belirtmeliyiz ki, 'vazgeçmiyorum' diyenler çoğu zaman kaybetmekten korkanlardır. Risk almaktan korkarlar. Birazcık cesaret belki de istedikleri şeyleri yapamaya yetecek olsa bile, bu cesurca kararı alamazlar. Öncelikle bilgelik ve sonra cesaret gelmelidir vazgeçmekte. Çünkü; Bilgi sahibi olunmadan var olan cesaret, yenilgi getirebilir. Düşünün, karar verin ve uygulayın.
''Bazen en cesurca karar, vazgeçebilmektir.''
Hayatınızdaki 'olumsuzluklardan' vazgeçebilmeniz dileğiyle,
Eda Demirden
O kadar çok şey buldum ki kendimden bu yazıyı okurken... Vazgeçmek gerek bazen ama ne zaman ne vakit olacağını iyi kestirmek, belki de o değişime cesaretiniz yoksa vazgeçme aşamasına hiç geçmemek de gerek!. Aslında bu bir dilemma. Yani vazgeçeceğiniz o an, bir bir B planınız yoksa unutmayın ki, eldeki 1 kuş daldaki 5 kuştan daha iyi olabilir çoğu zaman... Ancak, yazıda katıldığım çok bariz bir şey, bir anafikir var ki yazıda çoğu zaman insanlar alternatifleri bulmakta korkar ve kendi kendilerini yaşamak istemedikleri bir ızdırap içinde hapsederler. 3. sınıfa gelmiş insan, evet istediği bir meslek icin eskisinden dhaa fazla mucadele edeceğini bilir, cesaret ettiği an ise aksiyon alır Mesele eyleme geçmek zaten... Sevgili Eda Demirden, zaten bilinen gerçekleri yorumlama ve aktarma kabiliyetine, yüreğine sağlık... Emrah BAYILDIRAN
YanıtlaSilfevkalade buldum.teşekkürler
YanıtlaSil