English French German Spain Italian Dutch Russian Portuguese Japanese Korean Arabic Chinese Simplified


7 Haziran 2016 Salı

Maske Mi Takıyoruz?

Kaç tane ben var diye durup düşündüğünüz oluyor mu? İş yerinde siz, evdeki siz, aileniz içerisinde siz, arkadaşlarınızın yanına siz... Bir de kendi kendinize kaldığınızda aynada gördüğünüz siz... Kaç tane varız? Maske mi takıyoruz?
Anne-babalarımızın yanındaki 'ben' ile eşimizin/sevgilimizin yanındaki 'ben' aynı olamaz. Hayatınızda öyle insanlar vardır ki onların yanında bambaşka bir insan olursunuz. Öyle ortamlar vardır ki sizi sahip olduğunuz kişilikten çıkarır, başka bir insan yapar. Bazı insanların yanında inanılmaz neşeli ve dışa dönük; bazılarının yanında kendinizi tanıyamayacağınız kadar içine kapalı bir insan olursunuz. Bazı çevrelerde kendine güvenli, bazı çevrelerde ürkek bir insan olursunuz.
İçki, kimilerine mutluluk kimilerine göz yaşı nedeni olur. Bazıları çok geveze, bazılarıysa içine kapanık hale gelir. Zaman zaman ve her kişiyle farklı biri oluruz. Aksini iddia edeni henüz tanımadım.
Daha da ötesi Zimbardo, gerçekliği temin edilebilmek amacıyla, şehir polisiyle anlaşma yaptı ve deneyin başlayacağı gün denek öğrencilerin evlerinden polis tarafından alınmalarını sağladı. Emniyet merkezinde fotoğrafları çekildi ve parmak izleri alındı. Sonra da hepsi üniversitede hazırlanmış bodrum katına (hapishaneye) getirildi. Bu simülasyon (yaratılmış gerçeklik) ortamında, mahkûmlar (öğrenciler) çırılçıplak soyulduktan sonra üzerlerine mikrop öldürücü sprey sıkıldı.  Ardından da deney boyunca kendilerine adlarıyla değil, numaralarıyla hitap edildi. Her birine üzerlerinde numaraları yazılı üniformalar verildi ve ayak bileklerine zincir vuruldu. Aynı şekilde bir grup öğrenciye de gardiyan olma görevi verildi.
Herkesin bunun bir deney olduğunu bilmesine ve tüm deneklerin ruh sağlıklarının yerinde olmasına rağmen, yaratılan simülasyon ortamı o kadar gerçeğe benzemişti ki Zimbardo, üç ay sürmesini planladığı deneyi altıncı gününde bitirmek zorunda kaldı; çünkü gardiyanların gösterdikleri sadist davranışlar kontrolden çıkmış ve hiç kimsenin tahmin edemeyeceği insanlık dışı boyutlara ulaşmıştı. Gardiyan öğrencilerin içinden canavarlar çıkmıştı. Kendileri gibi masum bir amaçla bir deneye katılan diğer öğrencilere yaptıkları eziyet tahammül sınırlarını aşmıştı.
Bu deneyi bazıları “otoriteye boyun eğme” açısından, bazıları “rollerle aşırı özdeşleşme” açısından değerlendirdi. Bazıları da insanların eline fırsat geçtiğinde sadist olabileceğine kadar birçok değişik açıdan ele aldı; ama şurası muhakkak ki içinde yaşadığımız ortam (context) insan davranışlarını yüzde yüz belirliyordu, hatta bu ortam “yaratılmış bir ortam” yani simülasyon olsa bile.
Zimbardo’nun gerçekleştirdiği Stanford Hapishane Deneyi, yönetim ve pazarlama disiplinleriyle ilgilenenlere, insan davranışları hakkında önemli ipuçları veriyor:
• Bütün ayrıntıları düşünülmüş simülasyon ortamlarında, insanlar bu ortamların kurgu olduklarını unutup, ortamın gerektirdiği davranışları sergiliyorlar ve simülasyon gerçeğin kendisi oluyor.
• Belirli koşullar oluştuğunda, insanlar farkında dahi olmadan içine girdikleri “yeni dünya” tarafından şekillenmeye, bu dünyanın şartlarına uyum göstermeye ve yeni ortama uygun davranışlar göstermeye başlıyorlar.
Yaratılan ortamın insan davranışları üzerinde ne kadar etkili olduğunu kanıtlayan bir başka deney de James Wilson ve George Kelling Atlantic Monthly dergisinin Mart 1982 sayısında “Kırık cam sendromu” isimli bir makalesinde yayınlandı.
“Kırık cam teorisini” açıklamak için Wilson ve Kelling, “metruk bina” örneğini veriyorlar: Bir sokağın suç bölgesine dönüşme süreci, önce ‘tek’ bir pencere camının kırılmasıyla başlıyor. Çevreden tepki gelmez ve cam hemen tamir edilmezse oradan geçenler o bölgede düzeni sağlayan bir otorite olmadığını düşünüyorlar ve diğer camları da kırmaya başlıyorlar. Ardından daha büyük suçlar geliyor. Bir süre sonra o sokak, polisin bile giremeyeceği bir ortama dönüşüyor. Zengin bir mahallede bir arabanın kelebek camını kırmak da aynı sonucu doğuruyor. Arabanın camının kırılması, çevredeki diğer arabaların da camlarının kırılmasına neden oluyor. Kötülük hemen bulaşıyor.
Ama bulaşıcılık sadece kötülük için geçerli değil, iyilik de hızla bulaşabiliyor: Bugün İstanbul’daki otobüs duraklarının temiz kalabilmesi, şehrin duvarlarına yazı yazılmaması, metrodaki İstanbulluların birçok gelişmiş batı şehirlerindeki insanlardan daha düzgün davranmaları, iyiliğin de bulaşıcı olduğunu kanıtlıyor. Bütün bu sonuçlar hepimizin günlük hayatlarıımızda gösterdiğimiz pek çok davranışın, aslında söz konusu ortamlara hâkim olan koşullar tarafından belirlendiğini gösteriyor. Daha da ötesi, içine girdiğimiz roller, farkında olmadığımız bazı yönlerimizi açığa çıkarırken bazılarını da köreltiyor.
Hepimiz içinde bulunduğumuz ortama uyum gösterme konusunda fevkalade becerikli bir yaratılışa sahibiz. Kişiliğimiz sandığımızın aksine fazlasıyla “akışkan ve değişken”. İçine girdiğimiz ortamlar, bizim tavır, tutum ve davranışlarımızı değiştiriyor.
80‘lerin başında Baudrillard, içinde yaşadığımız dünyanın, gerçekliğin yerini alan “imaj” ve “simülasyonlardan” ibaret bir dünya olduğunu söylemişti. Baudrillard, bir anlamda deneyimsel  pazarlamaya da  atıfta bulunarak “duyguların” pazarlandığı bir dünyada, artık salt gerçekten söz etmenin mümkün olamayacağını, pekala yaratılan gerçekliğin de gerçek gibi algılanabileceğini söylemişti. İnanmıyorsanız Paris’te Euro Disney’e gidin ya da Los Angeles’taki film stüdyolarına. Bu ortamlara giren çocuklar da, onların anne-babaları da bambaşka birer insan olurlar. Kendilerini bu yeni dünyalara kaptırırlar.
Bunlar deneyimsel pazarlamanın en iyi örnekleridir, ama hemen her markanın elinde kendi dünyasını yaratmak ve müşterilerine bu dünyayı yaşatmak imkanı vardır. Bence bu uygulamalar bize, deneyimsel pazarlamanın nasıl çalıştığını ve iyi uygulandığında neden bu kadar etkili olduğunu anlatıyor.
Deneyimsel pazarlama, pazarlama disiplininin bir inovasyonudur. Müşterilere yaşatılan kurgulanmış deneyimler, markaların tüketicilerin zihinlerinde yer etmesini, hafızalarına kazınmasını sağlar. Bu şekilde yaşanan deneyimler tüketicilerin eğlenmek, uyarılmak ve kalplerine dokunulmak isteklerine cevap verir.
Stanford Hapishane Deneyi ya da Kırık Cam Teorisi bize insan davranışlarının, önemli ölçüde ortam (context) tarafından belirlendiğini anlatıyor. Bunun pazarlamacılar için çıkarımı son derece önemli. Eğer merkezinde markamızın yer alacağı bir dünya yaratabilirsek ve bu dünyaya müşterilerimizi çekmeyi başarabilirsek, bu dünyada müşterilerimiz bizim arzu ettiğimiz gibi davranacaklardır.  Ancak yaratacağımız bu gerçeklik onların anlam dünyalarına hitap etmeli ve katiyen onların zekâlarıyla alay etmemelidir. Eğer yaptığımız işin hakkını verirsek marka dünyamızı iyi kurgularsak, burada müşterilerimiz kendilerini iyi hissettirecek deneyimler yaşamayı memnuniyetle kabul edeceklerdir.
İnsanın birçok kişiliği yaşayabilme potansiyeli, pazarlama açısından fevkalade önemlidir. Bir kadın sabah saatlerinde çocuğuyla gittiği lunaparkta “afacan bir haylaz” olurken akşam üstü eşiyle gittiği mücevher mağazasında bir “prenses” olabilir. Çoklu kişilik, kadınlar için geçerli olduğu kadar erkekler için de geçerlidir.
Hepimizin bir çok maskesi var ve ortama/kişilere özgü olarak içlerinden birini seçip takıyoruz. Gerçek beni bulmak için belkide aynaya bakmamız gerekiyor ve yalnız kalmanın tadını çıkartmamız gerekiyordur. Ne dersiniz?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Etiketler

2015 2016 4 saniye 7 unsur 7p affetmek Agresif stratejiler Ağızdan ağıza pazarlama Algı Algı yönetmek Alışveriş Alışveriş Merkezleri America Amerika Amerika nasıl Amerika oldu? Anadolu Efes analiz Anı yaşamak Apple Araştırma hedefi Araştırma Problemi araştırmak Araştırmanın künyesi Araştırmanın özeti Avusturalya Ayakkabı B2b Bağımlılık Bağlılık Bait bakmak Başak Değerli Başarı başarılı olmak Başarmak Berke Civan Berliner Bilgi bombardımanı Blog blogger BP Bu Tarz Benim Business Bütçe Bütünleşik pazarlama Bütünleşik Pazarlama İletişimi büyük etkiler bırakmak Cam ambalajlar Cam şişe Cem Çınlar CEO cesaret Ciddiyet ve disiplin Coca Cola content content marketing CRM CV çalışma hayatı Çevre Çevre kirliliği Çiçek çerçevesi Çocuk çözüm Çözüm üretmek Dağıtım Yar Doç Dr Selda ENE Daha güzel bir dünya Değer değişim deney Deneyim denge dengeli olmak Depresyon depresyonla başa çıkma Dersler digital dijital Dijital kampanya Dijital pazarlama Dijital pazarlamanın 5 temel taşı diş sağlığı duygu duygusal liderler Dünya Dünyanın en büyük markaları dürtü düşünür düzen Eleştiri Eminönü Empati Erdem Erdemli olmak Esir Eş zamanlı arama motoru Facebook fark fark yaratmak farklı olmak Farklılaşma Fayda Ferrari filickr Fiyat Formüller geçim Geneleneksel iletişim araçları Georgii Frantsevich Gouse Gerilla pazarlama Girişimci Giyim Google görmek Gurmania güçlü olmak Güven Güvenilirlik güzen Halil Erdoğmuş Hayal Hayatı kolaylaştırmak haz Hedef belirlemek Hitmet üreten hizmet Hoşgörü huzur IK Instagram içerik İçerik İçerik Moderatörü içerik pazarlaması ikna iknanın psikolojisi iletişim İletişim İletişim kirliliği ilham İlham İlişkiler imaj inanç indirim indirim yapmak indirimsiz markalar inovasyon İnovatif insan internet ipana İsim İsim hatırlayamama İsmi neydi? İstek istemek iş hayatı İşaret itibar iyilik izlenim jest kampanya kar etmek Karar karar almak Kares AVM karmaşa Kendimizi ifade etmek Kendini beğenmişlik Kevin Hogan kişilik Kitle KONUM KONUM TABANLI PAZARLAMA Konumlandırma Kuramsal Çerçeve Kurumsal yönetici küçük harf Kültür Lacoste Lc Waikiki leader lider LinkedIn Liste Listelemek Makale eleştirisi Maliyet Marka marka bilinirliliği marka değeri marka imajı marka inşası marka kişiliği Marka kültürü Marka Nedir? marka sadakati marka yaratmak Marka yönetimi Markalar markalarda bog kullanımı Marlboro Marmara Üniversitesi maske Medyada yer almanın artan maliyeti Medyanın çeşitlenmesi merak merak etmek Microsoft mimik Motive edici pazarlama msel pazarlama Mutlu olmak mutlu olmanın koşulları Mutlu olmanın yolları muzaffer şerif mücadele Müşteri müşteri ilişkileri Müşteri İlişkileri Müşteri İlişkileri Yönetimi müşteri memnuniyeti müşteri sadakati müşteri şikayetleri müşteriler Nasıl başarılı olunur Nestle Nike olumlu düşünmek Onedio Onel AVM Operasyonel pazarlama Ödev Ödevler ön yargı Önem ÖNERİM Özellikler Para para kazanmak Parekendeci Pazar Pazara uyum Pazarlama Pazarlama Araştırmaları Pazarlama Karması Pazarlama Kirliliği Pazarlama noktaları Pazarlama okuyanlar Pazarlama uzmanı Pazarlamanın P'leri people physical evidance Pinterest Place Plain pack Plastik atıklar PR Prestij Price Proaktif process Product Prof Dr Ahmet Ercan GEGEZ Prof Dr Fatma Müge ARSLAN Prof Dr Mert UYDACI Promotion psikoloji Radyo Rakip Red Bull rekabet Reklam Reklam ajansı Reklam Müziği Reklam önerisi Risk robert bosch Rus Rus kültürü Rusya Rusya pazarı sadakat sadık müşteri sağlık Samsung saniye Satış Satış temsilcisi Saygı Selfie Sembol Sevgi Sınavlar Sigara Simge Simple simülasyon Sistem sorulama sosyal sosyal girişimci Sosyal Medya Sosyal Medya Esiri Sosyal medya kampanyası taslakları Sosyal paylaşım Spor Starbucks Stiletto Strateji Stratejik pazarlama şans şansa inanmak şikayet şikayet yönetimi Şişe Şişeler takit etmek taklitçilik Tarihçe Tarz Tasarım Tatlı tatmin Televizyon Televizyon Reklamları Terim Tick Tock Boom Toptancı TREND tumblr Tutundurma tutundurma karması Tüketici Twitter uslup Ücret Üniversite Ünlü olmak Ürün Ürün çeşitliliği Ürün kalitesi Ürün yönetimi üyeler Vazgeçmek Vestel WOM Word of mouth Y nesli yaşam Yeni medya Yeni ürün geliştirme yeni yıl Yerli malı yorum yorum pazarlama yorumlar yönetici yönetmek Zafer Tanrıçası Zaman Zenginlik Ziyaret Ziyaretçiler