Tüketicinin sadakat karnesini ölçümlemek için şu kategorilere yoğunlaşmamız gerekmektedir;
No loyalty: Bu kategori, tüketim davranışları herhangi bir kalıba, modele girmeyen tüketicilerden oluşur. Marka seçimleri, rastlantısal bir tavır üzerinden gerçekleşip, herhangi bir marka ile aralarında davranışsal veya tavırsal sadakat oluşturmayan insanların bulunduğu gruptur.
Inertia loyalty: “Inertia” kelimesi, herhangi bir eylemin bir parçası olmama, pasiflik veya tembellik olarak anlamlandıralabilir. Bu grupta, tüketim davranışları ‘kolay erişilebilirlik’ ve ‘alışkanlık’ nosyonları üzerinden kendini gerçekler. Bu grupta, davranışsal sadakat gözlemlenir iken, tavırsal sadakatten bahsedilemez.
Latent loyalty: “Latent” kelimesi, potansiyel, üstü örtülü gibi anlamlara gelmektedir. Bu grupta, tavırsal sadakati olan ancak yaşam şartlarından dolayı düşük seviyede tüketim sıklığı olan tüketiciler yer alır.
Loyalty: Bu kategori, sadece belirli markaları kullanan ve bu markaları savunma/pazarlama ihtiyacı duyan tüketicilerden oluşur.
Pazarlama departmanlarında çalışanlar, bu basit terminolojinin üzerinde olan teorik kapasitelerini pratiğe dönüştürüyorlar. Aksi takdirde şirketler kendilerini batmaktan kurtaramaz(dı). İyi bir marka yaratmak ve onu kalıcı hale getirmek için her zaman olaylara empatik bakmakta yarar vardır. Daima kendinizi müşterşi yerine koymalı ve mağazada bir de o gözle dolaşmalı ve eksikleri yorumlamalısınız. Siz gerçekten oradan niçin alışveriş yapardınız? Kendinize sık sık bu soruları sormalısınız.
Tüketicinin, ''neden buradan sıklıkla alışveriş yapıyorum?'' sorusu sadakatini sorgulamasını sağlar. Bu noktada eğer tüketici kendisinin market içinde nasıl konumlandığını/konumlandırıldığını bilir ise; dikte edilen pazarlama stratejilerine karşı direnç göstermeye dair sahip olduğu alan daha da özgürleşecektir. Kazandığı hareket etme özgürlüğü ve kendi tüketim davranışlarına dair edindiği bilgi ile market içerisinde tüketim davranışlarının nesneleştirilmesinden-kendisinin nesneleştirilmesinden- kurtularak; bireyselleşme seviyesi ve tüketim bilinci artan bir marketin oluşumuna katkıda bulunacaktır. Kendi açısından ise; tüketim pratiklerinin sonucunda elde ettiği verimi artıracaktır. Bir başka deyişle; markaların, tüketim pratiklerinden sağladığı bilgi ile tüketicileri yönetme(subjugate) gücünü zayıflatacak ve market içerisinde tüketici-üretici arasında daha yatay bir düzlemde ilişki kurulmasını sağlayacaktır.
Markalar söz konusu sebepten dolayı müşterilerinin 'daha az sorugulayıcı' olmalarını tercih edebilirler. Fakat günümüz dünyasında daima yarını düşünmeli ve uzun vadeli planlar da yapabilmeliyiz. Eğer müşteri gözüyle de olaylara bakabilirseniz, iyi bir marka yaratabilir, ve onu kalıcı hale getirebilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder