Bir çoğumuz bazen kendimizi ifade etme konusunda sıkıntı yaşayabiliyoruz. Ne hissettiğimizi tam manasıyla kelimelere dökmek bazen zor bir durum olabiliyor. Bir çok zaman ise karşımızdaki kişiyi ve onun hislerini düşünmeden 'olmaması gereken' ifadeler ile 'söylenmemesi gereken' şeyler söyleyebiliyoruz. Peki nedir bunun sebebi? Neden bu duruma düşüyoruz?
Öncelikle bu durumun bir çok sebebi olduğunu belirtmeliyiz. En büyük sebebi ise kendimizi 1. planda düşünüp, karşımızdaki kişiye kendimizden daha az değer vermemiz gelmektedir. Bir çoğumuz tanıdığımız kişiler tarafından yeni tanıştırıldığımız kişilerin isimlerini unutma problemi yaşıyoruz. Hatta bu öyle bir sorun halini alıyor ki, ismini kullanmadan cümleler kullanmaya çalışıyor, kendi açımızdan ayıbımızı örtmeye çalışıyoruz. Bazen de durum daha da vahim hale gelebiliyor çünkü karşımızdaki kişi ismimizi söylüyor. Biz ise hatırlayamıyoruz... Bu noktada sohbetin başlangıcından itibaren 1 saat geçmiş olduğunu farkediyoruz.. Evet. Artık karşımızdaki kişiye ismini sormak daha sevimsiz bir hale geliyor. Pek azımızın bu durumu 'hiç yaşamadığını' söyleyebiliriz. Peki nedir bu insanların sırrı? Nasıl isim hafızaları bu kadar güçlü olabiliyor? İşte bu noktada yine kendimizi karşımızdaki klişiden daha fazla önemsediğimiz için, dikkat dağınıklığı yaşadığımızı söyleyebiliriz. Belki bu yazıyı okurken bazılarımız 'Ben böyle hissetmiyorum' diye düşünebilir. O anda belki de saçımızın, makyajımızın ya da erkekler için takım elbisemizin ya da gömleğimizin nasıl durduğunu düşünüyor olabiliriz. Hatta birden fazla kişiyle muhattap oluyor bile olabiliriz. Kişi sayısının artmasıyla durumun daha da içinden çıkılmaz bir durum halini aldığı söylenebilir.
İsim hatırlama konusunda bir çok profösörün altını çizerek özellikle pazarlama derslerinde anlattığı bir taktik paylaşmak istiyorum sizlerle. Ki bu taktik büyük olasılıkla işe yarar niteliktedir. Öncelikle ilk tanıştığınız kişiye bakın. Öylesine bakmaktan bahsetmiyoruz. Saç rengine, yüzündeki önemli ve farklı noktalara odaklanın. Örneğin bir beni mi var? Ya da sakalı mı var? Veyahutta saçları uzun mu kısa mı? Bütün bunları kafanızda bir yere oturtun. Sonra ise tanıştırıldığınız anda arkadaşınız ismini söylerken örneğin: ''Merhaba Ayşe, bu arkadaşım Eda, hani sana bahsetmiştim...'' dedi. Ayşe'nin elini sıkarken ismini tekrarlayın: ''Merhaba Ayşe, ben Eda arkadaşım Yasemin senden bahsetmişti. Nasılsın?'' bu taktikte en önemli nokta karşınızdaki kişinin ismini tekrarlamaktır. Ayşenin saçları kıvırcık, kahverengi, gözleri ela mı? Aklınızda Ayşe ismini bu şekilde konumlandırın. Diğer isimlerden ayrıştırın. Mümkünse ilk gün iletişim esnasında sık sık ismini kullanın. Örneğin: ''Eee Ayşe nasılsın okul nasıl gidiyor?'' ''Ayşe bir şey içmek ister misin ben bir soda alacağım..'' gibi. Bu sizin o kişinin ismini unutmanızı zorlaştıracaktır.
Kendimizi ifade etme konusuna değinmişken diğer önemli sebebine gelelim. Bildiğimiz her bilgiyi paylaşma konusundaki sabırsızlığımız... 'Ben çok şey biliyorum' düşüncesiyle, kendimizi beğenmiş bir havaya bürünüyoruz. Bu da karşımızdaki kişilerce olumsuz algılanıyor. Unutmamalıyız ki, çok bilmek edebi, edep ise susmayı gerektirir. Bir çok bilim adamı çoğunlukla sessizdir, amaçlarına odaklıdır. Gereksiz muhabbetlere girmez. Bizler de böyle olmalıyız. Çok konuşmak, çok bilmek demek değildir. Bu noktayı kavramak, iletişimin önemli bir kısmını kavramak demektir. Hatta bir çok kişi dinlemektense, konuşmayı daha önemli bir noktaya koyar. Bu da yanlıştır. Dinlemezseniz öğrenemezsiniz. Şunu bilmelisiniz ki; Belki karşınızdaki bir kaç üniversite mezunu, çok bilgili, tecrübeli birisi olmayabilir. Ama zeki insanlar herkesten, herşeyden bir şeyler öğrenebilen kimselerdir.
Bazı kişilerde cümlelerinin içine bolca teknik terim ya da ingilizce sözcük sıkıştırarak konuşurlar. Bu bilgi sanki kendilerini daha değerli hale getirecekmiş edasıyla konuşmaya devam ettiklerine tanık olursunuz. Kendilerini üstün sanırlar ancak anlaşılmaz olabildiklerini hiç düşünmezler. Antipatik olabileceklerini düşünmedikleri gibi, karşılarındaki kişileri de bu kelimeleri bilmeye zorlarlar. Ki bu noktada şunu da söylemek gerekir ki, herkesin uzmanlık alanı farklıdır. Herkes aynı terimleri kullanmak, hatta ve hatta bu terimleri ezbere bilmek durumunda değildir. Siz Arapça biliyor olabilrisiniz. Karşınızdaki kişinin bunu bilmediğini düşünerek, bu cümleleri kullanmayabilirsiniz. Bu erdemdir. Bu karşınızdaki kişiye değer vermek, onun kendisini kötü hissetmesini istememektir. Düşüncedir. Buna dikkat etmek sizi iyi iletişim kurmaya götürür. Bir çok kişi sizinle konuşmak için can atar. Kolay arkadaş edinmenin önemli unsurlarından biridir.
Bir başka sebebi ise; Mantığa olan inanılmaz inançtır. Bazıları mantıksız olan hiçbir konuda konuşmak istemezler. Bu konularda konuşmanın zaman kaybı olduğuna inanırlar. Karşısındaki kişiyi yargılarlar. Her söylediğini bir mantık silsilesi içinde değerlendirirken, karşılarındaki kişinin duygularını önemsemez hale gelirler. Herkes her zaman mantıklı konuşmak zorunda değildir. Bazen arkadaşlarımızla günlük konular hakkında konuşmak, bazen saçmalamakta gereklidir. Hayatı bu şekilde bir iş görüşmesindeymiş edasıyla yaşamak, hayatı ertelemektir. Bu da bir süre sonra bıkkınlığa götürür. Hayatı o kadar da ciddiye almayın. O andan mutlu olmaya ve zevk almaya çalışın. Arkadaşlarınızı da mantıklı konuşmadıkları için yargılamaktan kaçının. Herkes her zaman sizin beklediğiniz modda olmak zorunda değildir. Anlayış gösterin. Anlayış büyük bir erdemdir.
Değer verdiğiniz şey; Samimiyet ve erdem olmalıdır. Düşüncelerinizi anlatmaya odaklanmalısınız. Kendinizi büyük görmek, yalnızca antipati toplar. Siz kendinize değer verin ancak bunu insanların gözünün içine sokmayın. Bırakın onlar size o değeri versinler. Bu unsur iletişimin temelidir. 'Alçakgönüllülük' yukarıda saydığımız erdemlerin içinde en önemlisidir. Kendini övmek, iş görüşmelerinde dahi sempati yaratmaz. Bırakın CV'niz konuşsun. Zaten cevaplanması gereken sorular size yöneltilecektir. İkili ilişkilerde de bu böyledir. Biraz merak ilişkiyi daima canlı tutacaktır. Her bilgiyi saniye saniyesine vermek ilişkileri yorar. Bir süre sonra bıkkınlık halini yaratır. Sakin ve yavaş olun. Düzenli ve sistematik davranın. Gerisi kendliğinden gelecektir.
''Çok iyi bıildiğim bir konu ve karşımdaki insan benim dediklerimi eleştiriyor, sanki bir şey bilmiyor muşum gibi beni yargılıyor...'' bu yakarış size de tanıdık geliyor mu? Bir çoğumuz bazen bunu kendi kendimize söylüyor, karşımızdaki kişinin konuşmalarından rahatsızlık duyuyoruz. Çözüm ne mi? Çözüm aslında basit. Durun. Dinleyin... Bırakın konuşsun, anlatsın, bildiklerini söylesin. Eğer size kesinlikle hak vermiyorsa konuşmalarınızı bir noktada kanıtlayın. Örneğin: ''X kitabında bu konudan bahsediyordu. Y zamanında okumuştum.'' deyin. Karşınızdaki kişi o konuya yine de sizinle aynı fikri savunmuyorsa. Aynı noktada buluşamayacağınıza artık emin olduğunuz noktada bırakın. Bırakın, o kişi o şekilde düşünsün. Neden sizin için önemli? Aslında önemli olan şey o kişinin fikrini neden değiştirmek isteyeceğinizdir. Sınav mı yapıyorsunuz? Hayır. Bırakın. Çok basit ve net. Konuşmanın devamında ikiniz için de kırıcı şeyler söylenebilir. Ki hiç bir insanı üzmek ya da kırmak istemeyiz. O kişiyle olan ilişki seviyeniz bu duruma karar versin.
Kevin Hogan, “Bilimsel araştırmalar bir bilim adamı için çok heyecan verici, ancak bir okur için uyku hapı niteliğinde olabilir. Benim işim bütün çalışmaları incelemek ve herkesin anlayabileceği bir şekilde anlatmaktır. Eğer bir kuantum fizikçisi olsaydım, çocuklar için kuantum fiziği kitabı yazardım. Benim yapmak istediğim zor meseleleri kolay anlaşılabilir hale getirmektir.” der.
Empati yapmalıyız. İlişkilerin neden sürmediğinin, iş yerinde neden huzursuzluk çıktığının, niçin kavga edildiğinin temel sebebi budur. Empatiden ne kadar uzaklaşır ve benmerkezci olursak o kadar yalnızlaşır ve mutsuz oluruz. İnsanların kendilerini doğru aktarabilmeleri için öncelikle karşılarındaki kişiyi iyi anlamaları ve karşısındaki kişi yerine koymaları gerekmektedir. İyi bir iletişim için duygulara önem vermeliyiz. Saygılı olmalıyız. Nerede başlayacağımızı, nerede duracağımızı iyi analiz edebilmeliyiz.
Kendimizi ifade ederken, karşımızdaki kişi veya kişilerinde kendilerini ifade edebilmelerine olanak tanımak çok önemlidir. Bu yüzden dediğimiz gibi. Dinleyin.. dinleyin.. dinleyin.. Çünkü: ''Dinlemek için 2 kulağımız ve konuşmak için 1 ağızımız vardır.''
Herkese kendini doğru ifade edebilecekleri günler diliyorum.
Eda Demirden
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder