Aracı kurumların göreli olarak ortadan kalmış olması şüphesiz ürün maliyetlerinin düşmesine neden olmuştur. Bu sayede düşen maliyetler üretime yansımış ve üretim kapasitesini de dolaylı yoldan arttırmıştır. Her şey elimizin altında olduğu için seçim yapabilmek zorlaşmıştır. Bunca ürün arasından aslında telefonunuz için hangi kılıfın daha yakışır olduğunu, üstünüze giyeceğiniz montun 1cm daha kısa olup olmaması ya da acaba saçlarınızı x, y, z, q kuaförlerinden hangisine yaptırmak istediğimizi düşünür hale geldiğimiz söylenebilir.
Bir süredir kişisel gözlemlerim, seçim yapmakta zorlanan ne kadar çok insan olduğu yönünde çünkü özellikle Instagram'da satış yapan bir çok hesapta koyulan ürün fotoğraflarının altında yazan yorumlara göz gezdirdiğim zaman kişilerin ''-Acaba bunu mu alsam?'' ''-Aslında bu da güzelmiş.'' ''-Çok kararsız kaldım, bu da güzel aslında.'' benzeri yorumlarına rastlamaktayım. Bu konuda satıcılar da ellerindeki modelleri koymanın, daha çok seçenek ortaya çıkartmanın daha prestijli bir şey olduğunu düşünmektedirler. Aslına bakarsanız bir çok kişi zaten böyle düşünür. Ellerinde daha çok model olması için de çabalamaya devam eder.
Şimdi işin aslına gelelim. Aslında yukarıda bahsedilen 'ürün çeşitliliği' kısmı doğru mudur? Yapılmalı mıdır? Bu çeşitlilik şirkete fayda sağlar mı? Bizi karlı hale getirebilir mi? Bütün bu soruların cevapları malesef tam manasıyla 'Evet' değildir.
Bir şirketin ürün çeşitliliği yaratması güzeldir. Elbette bu müşteri açısından olumlu karşılanır. Daha çok ilgi çeker, müşteri çeşitliliğini arttırır. Ancak bunu spesifik olarak düşündüğümüzde; Örneğin. 10 tane ürün satışının daha az sancılı olacağını 50 tane ürün satmaktansa bu ürünlerin takibinin serisinin (xs, s, m, l, xl) daha kolay bulundurulabileceğini, en önemlisi de 'Marka Yaratma' konusunda daha başarılı sonuçlar yaratabileceğini söylemek mümkündür. Bunu şu şekilde açıklayabiliriz. Bir giyim firmasından bahsediyorsak, marka olmuş bir ürünü ele almalıyız. Örneğin: Diesel. Diesel'in mağazalarından birine girdiğiniz zaman içeride tonlarca ürün görmezsiniz. O dönem için gözde olan bir kaç model arasından seçim yapmanız istenir ve bu yapacağız seçimin 'Aaa Ayşe'de de bundan var' şeklinde düşününce genellikle sizi rahatsız etmeyeceğini söylemek zannederim doğru olacaktır. O markayı giymek, o ürünü üstünüzde taşımak artık bir imaj göstergesidir. Başkalarında olup, olmaması sizi çok ta bağlamayacaktır.
Başka bir örnekten bahsedecek olursak gıda sektöründen bahsedelim. Örneğin: Red Bull... Daha bir kaç gün önce okul ödevim için uğraşıp, ortaya çıkardığım özellikleriyle piyasada 100milyon dolar eşiğini 9 yılda aşmayı başaran ilk firma. Red Bull'un kaç tane ürünü var? Cevap belli. Sadece 5 tane...
Burada da görmüş olduğunuz gibi, bugün yaptığı bir çok sponsorluk faaliyetiyle herkesin hayranlıkta baktığı Red Bull'un yalnızca 5 adet ürünü olması, satış yapmasına engel olmuyor. Ürün çeşitliliği her zaman işe yaramıyor. Eğer gerçekten marka olmayı başarabilmişseniz, diğer insanların da elinde birer kutu Red Bull olması sizi rahatsız etmekten ziyade mutlu eder.
Chanel parfüm kullanan birinin yanında kendinizi rahatsız mı hissettiniz? Siz aynı parfümü kullanırken, başkasının da aynı seçimi yapması sizi demoralize mi etti? Yoksa onore mi etti?
Sonuç olarak; Bazı markalar vardır. BMW gibi, Swatch gibi.. Ki bu saydığımız bir çok markanın segmenti birbirlerinden oldukça farklıdır. Şunu söylememız gerekir ki, ürün çeşitliliğinden çok, ürün kalitesine önem verilmesi gerekmektedir. Ancak günümüz küreselleşen dünyasında bu pekte mümkün olamamaktadır. Çünkü: İnsan ihtiyaçları sonsuz, kaynaklar sınırlıdır. Ancak belki de 'marka olmanın sırrı' insanlara ne istediklerini sormaktansa, onların hiçte ihtiyaç duymadıkları bir ürünü, sanki, ihtiyaçları varmış gibi satmaktır. Bu satışı yapabilen kişiler kendilerine; 'Pazarlama Uzmanı' pozisyonunu uygun görebilirler. Aksi halde etrafımızda yoğun bir 'Pazarlama Uzmanı, Pazarlama Müdürü, Pazarlama x, y, z'si Kirliliği' olduğunu düşünüyorum.
Dileğim; Bir an önce etrafımızdaki bu 'Pazarlama Kirliliğinin' temizlenmesi yönündedir. Oturdukları koltuktan kalkmayı bilmeyen, eğitimsiz, hayatı sadece sayısal verilerden gören, 'SAHTE PAZARLAMA UZMANLARI' sayesinde Türkiye'nin gelişmesinin önüne set koyulmasından son derece rahatsızım. Umuyorum ki; Bu kişiler Y Nesli'nin yakında onları koltuklarından edeceklerinin farkındadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder