Pazarlamada önemli olan; tüketicinin satın alma davranışını sürekli,
reklama ihtiyaç duymadan ve istikrarlı biçimde sürdürmesidir. Bunun için üründen
çok, güven konusunda değinmeli ve tüketiciye satın alma faaliyetinin onun
duygusal ihtiyaçlarına da cevap vereceğini düşündürmeliyiz.
Güven, riskli bir durumun varlığına rağmen, olumlu beklenti
içerisinde olma durumu şeklinde tanımlanabilir. Güven ayrıca, yapılan işlem
sonucunda (reklam, tanıtım faaliyeti vb) olumsuz girdi olasılığına karşın
olumlu girdi elde etme beklentisini içerir. Markaya olan güvende, varlık bir
kişi değil, bir semboldür. Güven olduğunda tüketici, markanın olumlu getirisi olacağına
inandığı için o markaya inanma isteği içerisindedir. Öte yandan, markanın arkasındaki
firma da, tüketicinin markaya duyduğu güveni etkiler. Tüketicinin firma hakkındaki
bilgisi, markayı takdir etmesini sağlar. Firmanın, markaya olan tüketici
güvenini etkileyen özellikleri, aynı zamanda o firmaya duyulan tüketici
güvenini de etkiler.
Pazarlamanın gelişim aşamalarına bakacak olursak; Üretim
anlayışı döneminde ‘’Ne üretirsem onu satarım’’ düşüncesi pazara yön verirken,
ürün anlayışı döneminde işletmelerin en iyi mamulü üretip geliştirme çabasına
girerek, üretilen mamulün kendiliğinden satılacağını varsaydıklarını görüyoruz.
Bu anlayışta da tüketici istek ve ihtiyaçları göz ardı edilerek, iyi bir mamul
üretmeye odaklanılmıştır. Satış anlayışı dönemi ise ‘’Ne üretirsem onu satarım,
yeter ki satmasını bileyim” sözüyle ifade edilebilir. Mevcut malları “ne yapıp
edip satmak” üretim işletmelerindeki en zor faaliyet olduğundan, özellikle, her
türlü satış çabasında bulunarak tüketiciler satın almaya özendirilir. Bundan
dolayı, baskıya varan satış teknikleri, aldatıcı ve yanıltıcı reklamlar bu dönemin
en belirgin özelliği olmuştur. Ardından, pazarlama anlayışı dönemindeyse
“satabileceğimiz ürünü üretiriz” düşüncesinin hakim olduğunu görüyoruz. İşletme
mevcut ve potansiyel müşterileri ile birlikte bunların ihtiyaçlarıyla işe
başlar. Günümüze gelindiğinde ise, Toplumsal pazarlama anlayışı yaygın olarak
benimsenmeye başlanmıştır. işletmeler, tüketicilerin ihtiyaç ve isteklerini,
rakiplerine oranla daha etkin bir şekilde karşılayabilmek için, hem tüketiciyi
hem de toplumun refahını dikkate almak zorundadırlar. İnsan ihtiyaçlarının
sonsuz, kaynakların ise sınırlı olmasından dolayı, pazarlamanın ortaya çıkan bu
sorunu giderecek görevler üstlenmesi gerektiği öne sürülmüştür.
İçinde bulunduğumuz ‘Toplumsal pazarlama anlayışı’ döneminde
artık işletmeler üretim faaliyetlerinin 10-20 yıl sonra da devam edebilmesi
için, üretim faaliyetlerine geri dönüştürülebilir bir bakış açısıyla değinmeye
başlamıştır. Pazarlama açısından bu düşünceyi uyarlarsak, müşteriyi markamıza sadakatle
bağlı tutabilmek için güven konusunun ne kadar önemli ve değerli olduğu
gerçeğiyle karşı karşıya kalırız. Nasıl üretim faaliyetlerimizin 10-20 yıl
sonrasını düşünüyorsak, müşteri algısının da değişebileceğini unutmamalı,
rakiplerimizin de bu tip bir değişim/dönüşümü hayata geçirme planı içinde
olabileceğinin bilincinde olmalıyız.
Müşterilere; farklı kelime oyunları, yalan yanlış ya da
abartılmış ifadelerle ürünü sunmaktan kaçınmalıyız. Elbette müşteri satın
aldığı deterjanın temizleyeceğini ve makinasına zarar vermeyeceğini ya da
çamaşır makinasının çamaşırlarını yıkayacağını bilir. Bu tip bir ürünün reklamı
yapıldığına göre piyasaya sunulması için zaten bu anlamda uygulanan birçok testin
sonucunda gerekli üretim belgeleri alınmış olması gerekmektedir. Müşterinin
nezdinde bu ürünlerin reklamlarında bebekleri, ya da kirlenen çocuk
elbiselerini göstermek, bu oyuna çocukları da dahil etmek manasına geleceğinden
etik midir?
Unutulmamalıdır ki, yeni nesil müşteri kitlesi bilgili,
iletişim konusunda yetenekli, konuşkan, sosyal medyada aktif, paylaşmayı seven,
eğitimli bir kitle haline gelmektedir. Pazarlama faaliyetlerinin bütün bu
pazarlama kirliliği çevresinden arındırılıp, şeffaf, müşteriye değer veren,
müşteriyi paydaş niteliğinde gören, şikayetlere, memnuniyetlere duyarlı,
üründen çok güven satan bir yapıya bürünmesi gerekmektedir.
Bugünün rekabet koşullarının ağırlaşması, firmaların
rakipler karşısında mücadele edebilmek için yeni savunma stratejileri geliştirmelerine
neden olmuştur. Marka geliştirme çabaları da, bu savunma stratejilerinin bir
sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Firmaların çoğu, yeni markalar oluşturarak
rakipleri karşısında farklı bir konuma oturmayı başarmıştır. Marka kavramının
gelişmesiyle beraber, marka ile ilişkili kavramlar da bir bir gelişmeye
başlamıştır. Marka bağlılığı, marka güveni, marka sevgisi, marka imajı, marka
memnuniyeti, üretici firmaya duyulan güven, gelişen markayla ilgili başlıca
kavramlardandır.
Müşteri sizin sattığınız pahalı, gösterişli ürünü bugün
satın alabilir. Ancak yarın bu ürünü satın almayacak, büyük olasılıkla da satın
almama kararı vermesi için çevresine de yaşadığı sıkıntıyı anlatmaya
başlayacaktır. Eğer müşteri size ulaşamıyorsa düşüncelerini sosyal medyadan
paylaşabilir. Belki bloğunu, belki de farklı şikayet sitelerini yaşadığı
sıkıntıyı dile getirmek için bir kanal malzemesi olarak kullanabilir. Bu duruma
düşmemek adına müşteriyi kandırmaktan vazgeçilmeli, ürün gerçekçi, doğru,
dürüst ifadelerle tanıtılmalı, pazarlama faaliyetlerine bu anlamda yön
verilmelidir. Etik ve gerçekçi olan ifadeler müşteri nezdinde farklılık ve
güven yaratır.
ARAŞTIRMA
Geçtiğimiz yıl Brandspark International araştırma şirketi,
tüketiciler tarafından yılın en çok beğenilen yeni gıda, temizlik, ev ve
kişisel bakım ürünlerini belirlemeye yönelik, bağımsız ve yüzde 100 tüketici
görüşlerine dayalı uluslararası ödül programı ‘En İyi Yeni Ürün Ödülleri
Türkiye’nin 2013 yılı kazanan listesini açıkladı. Bu listeye dahil olan 241
ürün ve 113 markadan, sadece 74 tanesi ödüle hak kazandı. Araştırmaya
göre, tüketicilerin markalara güveni
ağır basıyor ve yüzde 74’ü market markası satın almaktansa indirimdeki bir
markalı ürünü satın almayı tercih ediyor.
Türk Alışverişçilerinin Tüketim Eğilimleri
Fiyat indirimlerine
duyarlı: Normalde tercih ettiği marka yerine indirimde olan başka bir
markayı satın alma oranı %77. Diğer yandan, alışverişçilerin küçümsenemeyecek
bir bölümü (%73), sadece indirimde olan ürünler arasından seçim yapmaya
çalıştığını belirtiyor.
Gıdada doğallık ön
planda: 10 Türk alışverişçiden 8’inin tükettiği gıda ürünlerinde kullanılan
kimyasallar ve yapay katkı maddeleri ile ilgili endişeleri giderek artıyor.
Yine 10 kişiden 8’i mümkün olduğunca doğal ürünler satın almaya çalıştığını belirtiyor.
Küresel ısınma
konusunda endişeli ve çevre duyarlılığı artmakta: 10 Türk alışverişçiden
9’u küresel ısınma konusunda endişeli ve sorumlusunun insan faaliyetleri
olduğunu düşünüyor. Çevre dostu ürünler için daha fazla ödemeye gönüllü
olanların oranı %64.
NOTLAR
2012 yılının en iyi ürünlerini belirlemek amacıyla
tüketiciler tarafından oylanan, ürünlerin görsellerini de rahatlıkla
görebileceğimiz bir site var. http://www.eniyiyeniurunodulleri.com/
BrandSpark’ın yapmış olduğu bu araştırma, hem üreticilere hem de tüketicilere
ışık tutar nitelikte.
"İtibarımı
kaybedeceğime paramı kaybederim"
Alman işadamı Robert Bosch’un da dediği gibi; İtibar paradan
daha değerlidir. İtibar, Arapça kökenli bir sözcüktür. Günlük hayatta, saygı
görme, değerli ve güvenilir olma durumu, saygınlık ve prestijli olma
anlamlarında kullanılır. İtibar sahipleri atfedilen değeri kolay kazanmasalar
da kolay kaybedilebilirler. Bir marka için ‘itibar’, müşterilerinin,
yatırımcılarının, tedarikçilerinin, çalışanların ve toplumun ortak duygusal
tepkisi olarak karşımıza çıkıyor. İtibar sahibi olmak pek çok avantajı da
beraberinde getiriyor. Her şeyden önce itibar sahipleri rakiplerine göre daima
daha fazla tolerans görüyorlar.
Unutulmamalıdır ki güven kazanılması en zor ve kaybedilmesi
en kolay duygudur. Güvene dayalı sürdürülen pazarlama faaliyetleri başarıyı
yakalar. Biz geleceğin pazarlama uzmanları olarak güvenin önemini unutmamalı,
tüketici istek ve ihtiyaçlarının daima bilincinde olmalıyız.
Eda Demirden
20.10.2014
(İlk makalemdir)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder